Beşiktaş escort Etiler escort Nişantaşı escort
Sancaktepe escort Zeytinburnu escort Antalya escort Ankara escort Avrupa yakası escort Denizli escort Kocaeli escort Merter escort Nişantaşo escort Levent escort Çapa escort Etiler escort Mecidiyeköy escort Taksim escort Beşiktaş escort Bakırköy escort Bahçeşehir escort Esenyurt escort Avcılar escort Avrupa yakası escort bayan Beykoz escort Üsküdar escort Göztepe escort Erenköy escort Suadiye escort Kurtköy escort Tuzla escort Bostancı escort Ümraniye escort Pendik escort Kadıköy escort Kartal escort Ataşehir escort Anadolu yakası escort Bodrum escort Konya escort Muğla escort Malatya escort Gaziantep escort Eskişehir escort Ankara escort İstanbul escort Kayseri escort Adana escort Şirinevler escort Halkalı escort Marmaris escort Fethiye escort Sarıyer escort Maltepe escort Fatih escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Başakşehir escort Ataköy escort Alanya escort Samsun escort Muğla escort İzmir escort Diyarbakır escort Bursa escort Antalya escort İstanbul escort Göztepe escort Gaziantep escort Adana escort Adana escort Anadolu yakası escort Ankara escort İstanbul escort Ataşehir escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bağcılar escort Bahçeşehir escort Bahçeşehir escort Beşiktaş escort Beykoz escort Bodrum escort Bostancı escort Bursa escort Eskişehir escort Gaziosmanpaşa escort Kadıköy escort Kartal escort Kocaeli escort Konya escort Konya escort Konya escort bayan Malatya escort Pendik escort Şirinevler escort Taksim escort Ümraniye escort Adana escort Antalya escort Bursa escort İzmir escort Bodrum escort Eskişehir escort Konya escort İzmir escort Beylikdüzü escort Kayseri escort İzmir escort Pendik escort Eskişehir escort İstanbul escort escort Fatih escort Antalya escort escort bayan Samsun escort İstanbul escort Bursa escort Antalya escort bayan Antalya bayan escort Antalya escortlar Adana escort Bursa escort İzmir escort Diyarbakır escort Maltepe escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Şirinevler escort Ataköy escort Halkalı escort İstanbul escort Şişli escort Kayseri escort Antalya escort Mersin escort Mersin escort Mersin escort Şişli escort Mersin escort Kayseri escort
14 Kasım 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
34,3310
36,3652
2.842,75
The Anatolia Post özel röportaj
*Türkiye’de en bilinen işlerinizin başında Dijital Türk Oyunları Platformu kuruculuğu geliyor. “Funmothgames” ile oyun sektörüne giriş yaptınız ardından Dijital Türk Oyunları Platformu’nu kurdunuz. ABD de New Jersey eyaletinde yer alan, AtlanticCity’e, video oyun endüstrisinin merkezi olması için 200 bin dolar yatırım yapılacak. Bu amaçla New Jersey Ekonomik Kalkınma Kurumu ve Stockton Üniversitesi, bir esporİnovasyon Merkezi kurmak için anlaşma imzaladı. Yani çok büyük yatırımın ilk adımı. Türkiye’de böyle bir merkez oluşturulabilir mi?
Bilişim Vadisinde Oyun Geliştirme Kampları yapmamızın ana nedeni, birçok yeni projeye ev sahipliği yapan vadiyi benzer şekilde oyun ekosistemine sokmak ve üs haline getirmekti. Bunun için www.oyunlagelecek.com kamplarını dizayn ettik. Ekosistemde bazı sıkıntılar ve bunları gidermek adına yeni öğrenim, gelişim ve üretim modelleri inşa etmeye çalışıyoruz. İkincisi yüz yüze ve sonuncusu online olmak üzere toplam üç kamp yaptık ve sistemi DIGIAGE www.digiage.com.tr üzerinde şekillendirerek tamamladık. Şu anda DIGIAGE uluslararası bir kampa ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor, büyük bir vizyon rotası çizdik.
Bu yıl 16-29 Ağustos tarihleri arasında, Konya’da 500 kişilik bir oyun geliştirme kampı gerçekleştiriyoruz. Sinema, Animasyon ve Oyun sektörlerinin kesişim noktasında, dijital içerik üretimi ve dijital sanatlar eğitimleri üzerine çalışıyoruz. Bu kamp sonunda ilk seçilen arkadaşlarla, Konya Dijital Sanatlar ve Animasyon Akademisini hayata geçireceğiz. Çok hızlı bir öğrenim ve üretim modeli kurguladık. Burası sizin anlattığınız merkezin bir iz düşümü olacak. Hatta çok daha fazlası olacak çünkü iki yüz bin dolar komik bir bütçe. Konya’da sadece Dijital Sinema için kullanacağımız teknik araçlar altı yüz bin dolar değerinde, bu işler pahalı… Birkaç milyon dolar yatırmadan iyi bir iş ve gelişim ortaya koyma şansınız yok. Çok basit bir yayıncı bile üretilen oyunların piyasada karşılığını öğrenmek için milyonlar harcıyor. Atlanta City video oyun üretiminin üssü olacaksa, onlara doğru bir gelişim ve yatırım modeli sunmalıyız.
*NJ Ekonomik Kalkınma Kurumunun baş ekonomik büyüme sorumlusu Brian Sabina, “Yaklaşık 500 milyon kişi Espor etkinliklerini izlemek için giriş yapıyor” dedi. Bu çok büyük kar getirecek bir rakam. Türkiye önümüzdeki dönemde bu fırsatı değerlendirir mi? Türkiye’de böyle bir potansiyel görüyor musunuz?
Espor benim açımdan çok tehlikeli bir tuzak. Küresel Dijital Ekonomiyi yöneten sistemde kirli ve temiz olan şeyleri birbirine karıştırmak isteyen kapitalist bir yapı var ve hiç acımaları yok. Dijitalleşmeyi daha fazla para kazanmak ve kirli işlerinden gelen paraları temizlemek için açıkça kullanıyorlar. Hükümetler çok geride kaldıkları için olayın ne olduğunu anlayıp kanunları güncellemediler ve bu biraz daha zaman alacak gibi görünüyor. Şöyle düşünün, üzerine bahis oynanan, yarıştırılan atlar misali, çocukları birbirleriyle yarıştırılıyorlar, süslü püslü cümlelerle olayı başka şekilde anlatsalar da espor tamamen çocuklarımızı gönüllü olarak yarış atı yapmakta.
Dünyanın en büyük oyun firmalarından biri Zynga, ne işler çevirdiğini saklamıyor. Dijital kumar ve elde edilen gelirlerle yapılanlar ortadadır. Olaya robotlaşan çocukların zihin dünyalarında olup biteni görmeye çalışarak bakın. Çin’de 12 yaşında bir çocuk tuğla fabrikasında çalışıyor diye ortalığı ayağa kaldıranlar, Espor’la ailesini geçindirecek parayı kazandırıyor diye çocuğu taltif ediyorlar. Bence ikisi arasında hiçbir fark yok. FIFA, LOL, PUBG gibi oyunlar yerine gerçekten fayda sağlayan öğrenme, gelişim sürecimize uygun oyunlar üzerinden Espor yapılsaydı ve kumara bulaşılmasaydı belki daha olumlu bakabilirdim. Ama bugün yapılan, kirli olanın temizi yenmesi ve kirliliğini meşrulaştırmasıdır. Bir örnek vereyim ki daha iyi anlaşılsın. Europa Universalies4 diye bir oyun var. Kirli olanlar kadar yaygın olmayan güzel bir oyun. Hem büyükler hem küçükler birlikte oynayabilirler ve müthiş geliştirici bir oyun. Çok şey öğrenebilirsiniz. Yine araç kullanma ve şehirlerarası yol yapma oyunları var. Orijinal simülasyon oyunları var. Bunların her biri bireysel gelişiminize ve motor becerilerinizin yükselmesine katkı sunar. FIFA ya da LOL çocuklarımıza nasıl bir katkı sunuyor ya da ne gibi zararlara yol açıyor çok merak ediyorum.
*Peki, olumlu yönleriyle ele alınırsa “Espor” ile ilgili projeleriniz olacak mı?
Espor çok önem kazandı ve kitleleri peşinden sürüklüyor. Temiz olanlar işe el atarlarsa bir denge gelecektir diye düşünüyorum. Ayrıca her şeyi para olarak gören zihniyete çocuklarını kaptıranların gerçek hikayeleri henüz ortaya çıkmadı. Şu an toplumsal yargılama için yeterli data yok ve erken. Konunun zararlarına karşı ailelerde bir duyarlılık var ancak müdahale güçleri yok. Şu an için büyük bir kavga yokmuş gibi görünse de zararlı ve faydalı dijitalleşme arasında büyük bir mücadele izleyeceğiz yakında. Zaman bize dengeye ulaşıldığını ve birçok ülkede bazı oyunların Espor aracı olarak oynanmasının yasaklandığını gösterecek. İnsanlar çocuklarının gözlerindeki ışığı kaybettikçe bu işe emek harcayacaklar. Işığı kaybolmuş robotlaşmış gençler zaten asosyal ve birçok farklı sosyal sorunu beraberinde getirecek. Zaten çoğunluğu evlenip çocuk sahibi olamayacak, düzen kuramayacak. Biraz daha organik ve fıtrat üzere yaşayanlar, gelişenler, çocuklarını bu kültürle geliştirenler ekonomik olarak çok büyüyemese de orta direk olarak bunları çocukları gelecekte faydalı dijitalin gelişimine ciddi katkılar sunacak. Yani şimdilik vahşi ve faydasız bir dijitalleşme yol alıyor gibi görünse de çok uzun sürmez, para sahibi olabilirler ama düzenleri değişecek. Bence gerçek dijitalleşme sorunları ciddi anlamda sona erdirecek.
Espor olarak da dijital sporlar olarak da dijital oyunların önü açık. Çok büyük gelirlerle sadece eğlence sektörü olmaktan çok daha ileriye taşınacak. Bana göre dijital sporlar konusu daha fazla ilerleyecek. Oyunların formatları her zaman değişmek zorunda olduğu için köklü bir kültür olacaksa, bunu dijital sporlarda göreceğiz. Örnek olarak Espor olimpiyatları çok mantıklı görünmüyor. Ancak dijital sporlar çok kısa bir zaman içerisinde dünya olimpiyat komitesi tarafından yarışmalara eklenebilir. Şimdilik farklı mantıkla tartışılsa da faydalı olanı daha iyi kurumsallaşacak. Şu an için çılgın bir gelişim var ve deneme yanılma yılları içerisindeyiz. Kültürleşme için daha fazla iyi insanın konuya duyarlı olması gerek. Dijital Kültürleşme içerisinde oyunun yeri çok önemli ama Espor değil.
*Bilgisayar oyunlarında en çok hangi tarz oyunlar tercih ediliyor? Türkler en çok hangi oyunlara ilgi duyuyor?
Benim konum oyun oynayanlardan çok oyun üretenlerle ilgili. Kendim neredeyse hiç oyun oynamıyorum. Ne vaktim var ne de öğrenmek için arzuluyum. Evde PS4 var. FIFA var. Birkaç kez oturdum, oğlumla oynarız öğreneyim dedim. El becerim çok yeterli gelmedi. İdman yapmadan bu işler olmaz. Çok güzel bir eğitim altyapısı yapmışlar. Vaktiniz varsa aynı futbol öğrenir gibi kumanda ve kural eğitimi alıyorsunuz. Hem akıl hem de el yeteneği oluşturmak zorundasınız. El-göz koordinasyonu açısından çok ciddi emek harcanmış. Ama ben beceremedim. Klasik dünyada en çok ne oynanıyorsa Türkiye’de de o oynanıyor. Ancak Türkiye çok para harcamıyor oyuna. Dünyanın çok gerisinde. Aslında bu sevindirici bir durum. Avro dolar cinsinden bakınca çok pahalı bir eğlence haline geliyor. Ancak üretim konusunda gelişmeler çok iyi. Gençler çok ilgi duyuyor. Üretim içerisindeki genç sayısı her gün artıyor. Ben de bununla ilgiliyim. Şu an mini stüdyoları destekleyen yayıncılar Hypercasual tarzı oyunlar istiyor. Ben çok taraftar değilim ancak süreç buradan ilerliyor. Eğitim gelişim aşaması için önemli. Ben daha çok Midecore, hatta daha büyük oyunların geliştirilmesi tarafındayım. Çünkü ülke olarak devasa bir kültürün üzerinde oturuyoruz. Salak saçma hiçbir gerçekliği olmayan, derinliği sıfır konularda çocuklarımızın vaktini alıyorlar. Oysa dünyanın ilgisini çekecek çok farklı milletlerden gelen mitlerimiz var. Türkiye’nin sadece birkaç bölgesindeki efsanelerin karmasından muazzam hikayeler çıkar. Zevkle izlenen ve oynanan oyunlar çıkarabiliriz. Tabi bunlar ekonomik konular. Ciddi yatırımcılara ihtiyaç var. Tabi sabırlı personellere de ihtiyaç var. Ülkesi için biraz marjı olan, para için ilk fırsatta kaçıp gitmeyecek arkadaşlar arıyoruz.
*Yurt dışından projelerinizle ilgili teklif geldi mi?
Funmoth kurucu ortağı ve ilk yatırımcısı olarak HitandBoom isimli bir midecore oyunla uğraştık. Biraz acemilik dönemimizdi. Ancak ekip kurup ilerlemek ve sektörel zorlukları öğrendik. Sonra bilişim Vadisindeki kampları yaptık ve Dijital Türk Oyunları Platformunu kurduk. Funmoth bugün Amerikalı bir şirket. İngiltere’den küçük de olsa bir yatırım aldı. Arkadaşlar geçinmek için bir yandan hepercasul oyun geliştiriyor diğer yandan HitandBoom gelişiyor. Kısa zamanda gelişmeleri görebilirsiniz. Bu yıl sonu oyunun gidişatı belli olur. Bunun dışında kamplarda geliştirilen oyunlardan hem yurtiçinde hem yurtdışında yatırım alan arkadaşlar oldu. Bundan sonra da olacaktır.
*Yetişen ve yetenekli gençlerimizi ülkemizde tutabilmek için neler yapılmalı?
Bu çok derin bir mevzuu. Kökleri Osmanlıda Batılılaşma hareketleri olarak bilinen döneme kadar gidiyor. Şöyle bir kültür medeniyet söylemi var, “İnsanlar Sony istiyor” diye. Gençlerin de farklı talepleri var. Burada saymakla bitmez. Benim açımdan Dijital Türk Oyunları Platformunun yaşaması önemli. Bu platform yaşarsa birileri bu konuyu gündemde tutar ve ülkede kalmak isteyen gençlerin sorunlarını taşıyacağı bir yapı olur. Bir de meslek birliği kurmaya çalışıyoruz. Gamefactory isimli bir platformumuz daha var. Funmoth Higames ile birlikte. Murat Kahraman deneyimli bir oyun geliştirme yöneticisi. Mynet gibi yapılarda çalışmış Londra ekosistemini görüp gelmiş bir arkadaşımız. Gençleri ve yerli olanı sever. Şu an Oyun Geliştiriciler Meslek Birliği Kurulumu için çalışıyoruz ve başkanımız Murat olacak. Bu yapının da büyüyerek gelişmesi lazım. Büyük sermayeye ulaşan yapılar Batılı kafa ile arkalarına dönüp bakmıyorlar. Biz uzun vadeli insani yatırımla ilgileniyoruz. Devletimiz de konuyu artık daha ciddi dinliyor ve daha fazla yönetici konu için destek veriyor. Zamanla oturacak ve bu soruna ülkemizin genel imkanları çerçevesinde çözüm bulacağız. Güzel bir arabası olduktan sonra illaki en yüksek model Ferrari için ne gerekirse yaparım diyen zihniyeti dönüştürmek zorundayız.
*Bir yönetmen olarak en çok çekmek istediğiniz proje nedir?
4 yıldır adını koyduğumuz ancak yeterince finans ayıramadığımız bir projemiz var. Türk Uzay Birlikleri. Bu projeyi hayata geçirmeden ölmek istemiyorum. Bunun için 2021 milat oldu ve yol haritamı belirledim. Ciddi bir finans kovalamacası içerisindeyim. Önce Magfi adında bir yatırımım var onu ayağa kaldırıyorum. Magfi Türkiye için çok ciddi bir kapı açacak ve yüksek gelirler kazandırmaya aday. Buradan kazanacağım her kuruşu Türk Uzay Birliklerine harcayacağım. Çizgi roman olarak başlayacağız ve dijital mecrada uzun sezonlar devam edecek bir dizi olacak. Tabi iki yılda bir sinema filmi de planlıyoruz. Çok bereketli bir alt yapısı var. Ancak senaryo ekiplerimizi en baştan yetiştirmek zorundayız. Onu da halledeceğiz ve projemizi görücüye çıkaracağız.
* Televizyonculuk hayatınızda unutamadığınız bir anınız oldu mu?
Donup kaldığım bir an şu an. Hangi anımı yazayım ki? Zevkle anlatabileceğim bir konu 15 Temmuz sonrasında Yenikapı’da 1 milyon üzerinde katılımla yaptığımız teröre lanet mitinginde 6,5 saat koltuktan kalkmadan bir yayın yapmıştım. Tüm Türkiye’nin aynı sahnede buluştuğu çok yüksek performanslı bir yayın oldu. Sanırım Türk televizyonculuğunda o yayın kadar dünya televizyonlarının canlı kullandığı ve haber yaptığı bir içerik olmadı. Orada ortaya koyduğumuz görselleştirme yıllarca kullanıldı. Halen reklamlar için bile görüntü istendiği oluyor. Bir anı oldu mu bilmiyorum ama işte böyle bir durum var. Mesleki hayatımda Turgut Özal, Süleyman Demirel dahil son dönem siyasetçilerin hepsi kameramın ya da rejimin önünden geçti. Haber kameramanlığım dönemlerinde çok ilginç anılarım var. UBA döneminde 30 kamerayla aynı ortamda iken bazı görüntüler çekip kanallara sattığımız çok oldu. Hiç yayınlanmayan ve yayınlanmadığı için para kazanılan görüntüler de çektiğimiz olmuştur. Bu konular uzar. Hayatımın her anında zevk alarak çalışmaya gayret ettim. Çok kavga ettim. Çok sorunlu biriyim. Kolay uzlaşmam ve dik konuşurum. Ama birlikte çalıştığım arkadaşlarıma asla saygısızlık yapmam. Tüm gayretim en iyi performansı ortaya koymaktır. Saatlerce bağırıp çağırdığım kameraman arkadaşlarımla sarılarak ayrılırız. Onlar beni seviyor ben de onları.
*Belgesel çekmeyi düşündünüz mü?
Türkakım belgeseli Ruslarla ortak yaptığımız bir belgesel. Ama yönetmeni bendim ve Avrupa’dan ödül aldık. Yine Çanakkale’nin Sırları 85 kısa belgesel olarak epey bir yayınlandı ve izlendi. Aslında farklı yaklaşımlarla yaptığım çok belgesel ve kısa film var. Ama belgeselci olmayı hiç düşünmedim. Sadece Sayın Cumhurbaşkanımızın Hayatı çok özel bir tasarımla yapılırsa içinde olmak isterim. Onun dışında artık beni heyecanlandırmıyor belgesel yapımı. Hele o yalanlarla dolu hikâye anlatımlı belgesellerin gördüğü ilgiden sonra biz işimize bakalım diyorum. Tüm bunlarla birlikte bir konuyu not etmek isterim. Keşfetmek, keşif ruhu aslında tek ilahlı dinlerin en değerli temel öğretilerinden biri. Çünkü tek ilahlı dinler yaratıcının mükemmel yaratışının keşfi üzerine kocaman, derin bir bina inşa eder. İnanmak için gerçek bir altyapı sunar. Bir Müslüman kişi olarak hep keşfetmeyi ve bunu görselleştirmeyi hayal etmişimdir. Ancak bütçe konusu hep engel olmuştur. En çok hayıflandığım konu ise İngiliz BBC’nin Müslümanları sömürerek elde ettiği paralarla, Müslümanların çekmesi gereken belgeselleri çekmesi, çektirmesidir.
*Cumhurbaşkanlığına yönetmenlik süreci nasıl gelişti?
1992’de Ankara’da TRT stajı ile resmi olarak mesleğe giriş yaptım. Kanal 7 Ankara bürosunun kuruluş çalışmalarında yer aldım. Televizyonculuğun hemen her alanında bulundum. Muhabirlere nasıl haber okuyacaklarını bile öğrettim. Ancak benim için en değerli olan elbette 1997 yılında tanıştığım dijital boardcast süreci oldu. Dijitalleşmenin farkına vardığım o yıl aynı zamanda Mr. DJ Radyo-TV Otomasyon yazılımının dolaylı olarak da Dijital Medya şirketinin doğum yılı oldu. Ta ki Ak Parti Genel Merkezinin VHS kasetli medya takip sistemlerini bilgisayarlı sistemlere dönüştürene kadar hem medya hem dijital dönüşüm hem de prodüksiyon film işlerine devam ettim. 2004 yılında Ak Parti ile dolaylı olarak yönetim kademesiyle çalışmaya başlamış olduk. 2005 yılında ilk toplu açılış filmini ve daha bir sürü ilki gerçekleştirmek bize nasip oldu. Beşir Coşkun abimiz ve Rahmetli Ümit Barol’la birlikte Ulusa Sesleniş prodüksiyonları 2007 seçimleri dahil birçok işi hallettikten sonra Ümit kalp krizi sonucu aramızdan ayrıldı. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin çok güzel bir adamdı Ümit. İçli, ince, naif bir duygu dünyası vardı. İçine çok atardı Tiko. Biz ona Tiko derdik. Cenaze evinde Nabi Hocamız göreve çağırdı. Bu dönemde Peron kapatılmış Şehit Erol Olçok abimizle birçok projeyi yürütürken Altus Organizasyon da kurulmuştu. Üç aya yeni ekip kurulana kadar işleri çekip çevirmem istendi. İşler genel anlamda Altus üzerinden tek merkezden yürütülmeye başlandığı için süreci ekiple birlikte yürütmeye başladık. Mücahit Ağabeyle yaptığımız bir görüşme sonrasında tüm canlı yayın süreçlerini 2009 yılı itibarıyla merkeze topladık ve ücretsiz frekans dağıtarak canlı yayınları merkeze topladık. Altus için bir HD araç inşa ettik. Tolga Demiröz kardeşimle işi paylaştık iki koldan tüm yayınlara yetişmeye çalıştık. Ardından bir tane daha HD araç yaptık ve piyasadan da destek alarak süreçleri disiplin altına aldık. Bizim de adımız Başbakan yönetmeni olarak kaldı. Sonrası Cumhurbaşkanlığı tabi.
Bu süreçte seçim meydanlarını defalarca turlamış olduk. Yüzlerce siyasi filmin akıllarda kalan birçok sahnesi bizim rejimizden çıktı. Bu kadar yıldır düşe kalka, mümkün olduğunca yenilenerek ülkemize ve Sayın Cumhurbaşkanımıza hizmet etmeye çalıştık. Çokça fikirlerimiz var. Yepyeni tasarımlar için alt yapı oluşturuyoruz. Bakalım makam onaylarsa güzel işler yapmaya devam edeceğiz. Bizim işimiz teknik. Benim işim dijitalleşme. Çok uzaklarda çok güzel resimler görüyorum. Ancak herkes nasibi kadar nefes alır.
* Çekimleri kaç kişilik bir ekiple gerçekleştiriyorsunuz ve ne gibi hazırlıklar yapılıyor?
Bu konu çok teknik okurları boğmamak lazım. Kısaca şunu söylemek doğru olur. Çok dar bir kadro ile çok nitelikli bir iş yapıyoruz. Benim işim aslında riski yönetmek. Burada anlatılmaz ama 15 yıldır aldığım risklerin çoğunu kimse almazdı. Hele Cumhurbaşkanlığı disiplini içerisinde yaptıklarımızı hiçbir memura yaptıramazsınız. Bizimki deli cesareti. Bizim iddiamız olduğu için hala ayaktayız. Risk aldığımız ve riski yönetebildiğimiz için yola devam ediyoruz. Kamu personeli olsaydım bu işleri yine aynı kafa ile yapardım ama hangi amir yapmama izin verirdi bilmiyorum. Kalbim çok yorgun. Çok idmanlı olmasına karşın bazen çok zorluyor. Yanlış anlamayın iş zorlamıyor. İnsanlar zorluyor.
*Çekimlerde en çok nelere dikkat ediyorsunuz?
Bu konu için bir kitap yazmam lazım. Tam bir teknik konu ve kesinlikle protokol yayıncılığı üzerine bir ders olmalı. İllerde valilik medya ekiplerinden başlayarak, tüm kamu medya sorumluları ve basın müşavirleri bu dersi görmeli. Çekim kelimesinin anlamı çok geniş. Buna siyasetin ve kamu yönetiminin görselleştirilmesi olarak bakmak lazım. Benim uzun uzun ders vermek istediğim konu bu aslında. İletişim fakültelerinden hocalarımız birlikte kitap yazmak için tekliflerde bulundu ama çok da vakit ayıramadım. Şimdi Dijital Medeniyet kitabı yayınlanınca önümüzdeki yılın işi Siyasetin Görselleştirilmesi ve Kamu Yayıncılığı isimli özet bir eser üretmek olacak. Bol bol deneyim aktaracağız. O vakte kadar bu konuyu da ileri atmış olalım.
*“Adı: Yunus” adlı dram filmi çektiniz? Bu filme tepkiler nasıl oldu?
TRT Ev Sineması kapsamında bir film çektik. Senarist yetiştirme derdinde olduğumuz için gerçek bir gardiyan olan Hulusi kardeşimizi çok kısa sürede piyasaya katma derdiyle yaptığımız bir iş oldu. Talimat bu yöndeydi. Senaryo ilk geldiğinde bir tek kadın sahnesi yoktu. Bizim Anadolu çocukları karşı cinsle ilgili pek yazamıyorlar. Kadınlarımızın ne düşündüğünü nasıl düşündüğünü pek irdeleyemiyorlar. Yazılanlar da zayıf. O yüzden kadınların yazdığı kadın filmleri çok daha gerçekçi oluyor. Filmi izleyenler görmüştür filmde artık kadınlar koğuşu var. Aynı temele inşa edilen çok farklı evler gibi düşünün. Hikâye az çok aynı ama görselleştirme ile başlayan bambaşka bir dünya kuruldu. Bu da senariste ikinci ders oldu. Normalde yönetmenler senaristleri sete almaz. Ben Hulusi’yi baştan sona sette tuttum ve değişiklikleri neden yaptığımızı tek tek anlattım. Gerçi o genç olmanın verdiği heyecanla ona rapor verdiğimi falan zannetti bir süre ama sonunda öğrendi ki filmler yönetmenlerindir. ‘Adı Yunus’ filmi bütçesine göre çok başarılı bir film oldu. Bir ders filmi oldu. Dönem itibarıyla bir olguyu en iyi şekilde işleyerek izleyiciye aktardı. Ancak Hollyvood açısından baktığımızda tam bir demo filmdir. Ünlü stüdyolar bu filme 60 milyon dolar harcar ve yönetmen benim yaptığım demo filmi izleyerek çerçevesini oluşturur. Ekibine kurduğum sahneler üzerinden brifingler verir ve ne istediğini kolayca anlatır. Hem ne olması hem de ne olmaması gerektiğini Adı Yunus kolayca anlatır ekibe. Bizim sinemamız biraz bu durumda. Çok güzel demo filmler video maketler yapıyoruz. Filme Andre Zakula’yı getirdik bir haftalığına. Gelip bizimle deneyimlerini paylaşsın diye. Belki Andre büyük bir bütçe bulursa Adı Yunus’u yeniden çeker.
*Netflix gibi yayımcılar çocuklar için hazırlanan filmlerde, dizilerde ve çizgi filmlerde eşcinselliği normal gösteren projeler üretiyor. Ne düşünüyorsunuz?
Bu konu o kadar ortada bir konu ki neresinden konuşsam bilemedim. Büyük adamlar büyük lobilerde büyük paralarla kendi değerleri için mücadele veriyor. Bizim gibi küçükler küçük konforlarından vazgeçmeden stokçuluk yaparak cennete gitmeye çalıştığı için meydan onlarda. Tüm servetin yüzde 97’si dünyanın ilk yüzde 3’üne ait. Kalan 97 gerideki 3 için savaşıp duruyor. Ben Türk Uzay Birliklerini çekersem Netfliks’te yayınlamak için mücadele edeceğim. Bir fikrim var ve güzel bir iş ortaya koyacağıma eminim. Netfliks’te yayınlarsa ne ala. Ama onların çok istedikleri ögelere yer verebileceğimi sanmıyorum. Hatta dizi vazgeçilmez olduktan sonra çok sürpriz işler de ortaya koymak istiyorum. Ben bu işin sonunda yüzde 3’lük dilime girebilir miyim bilmiyorum ama yükselme döneminde ayağımdan aşağı çekmeye çalışanlara şimdiden söyleyeyim sıfır toleransla yol yapacağım. Beni durdurmak, geriletmek ayağıma çelme takmak, iş yavaşlatmak, savsaklama vb. her konuda merhametsiz gaddar bir adam olacağım. Dosta düşmana ifade etmiş olayım. Eşcinsellik konusunda söyleyebileceğim tek şey, bu konu peygamberlerin bile ağır imtihanına neden olmuş, peygamber ailelerinin gözünün yaşına bakılmamış, sıfır tolerans bir konu. Ben bilmez. Ben anlamaz. Ben ilgilenmez. Allah bu tuzağa düşen herkesin yardımcısı olsun. Kurtuluş nasip etsin. Kalplerin sahibi Allah onların kalbine de dokunsun, merhametini esirgemesin. Elbette minicik de olsa bir beyaz noktası kalamayan için yapacak hiçbir şey kalmıyor. Fiziki rahatsızlıklarına rağmen sabırla kendini koruyabilen yiğit insanlara da selam olsun.
*Japonya, Kore ve Çin kendi kültürlerini anime yapımlarla herkese aktarıyor? Neden Türkiye’de böyle çalışmalar yapılmıyor? Bu konuda neler yapılabilir? Örneğin; yeniçeri askerinin kahramanlıkları, kılıç kullanması ya da Karamurat filmleri gibi tarihimizde böyle kahramanlar çok var. Bunları işleyen anime filmler neden çekilmiyor. Çünkü bu animelerin çocuklar üzerinde çok büyük etkisi var.
Animasyon yapımlar gerçekten zor üretimler. Bize Osmanlı’dan miras kalan bir minyatür kültürü var. Çok sonradan gelişen ikonik tasvir süreçleri. Minnacık çizimlerle konuları anlatmaya çalışmış ustalar. Bunun nedeni de inanç değerlerimizde saklı. Dedelerimiz Hristiyanlara benzememek için resim ve heykelle derdini anlatmayı uygun bulmamış bunun yerine soyut anlatımı uygun bulmuş. Hat yapmış, ebru yapmış, çiçek süslemeler, özenle hazırlanmış kenar süsleri gibi. Resimle anlatım gelişmeyince ustalardan gelen bir gelenek yok. Cumhuriyet döneminde de bir süre önemli hale getirilmemiş. Bugün heykel siyaseti bu yüzden var. Bu yüzden şehirlerimiz ucube heykelciklerle dolu. Yine bu yüzden daha yeni yeni sinema ve animasyon konusunda görsel anlatımla öne çıkacak eser üretme hevesimizi büyütüyoruz. Osmanlının Yeniçerisinden çok önce anlatmamız gereken hikayeler var. Anime tekniğini de kullanmaya hiç gerek yok. Bize özgü çizgilerde minyatürün gelişmiş versiyonlar ile şahane eserler üretebiliriz. Dünya çapında ilgi görecek kültürel içerikler üretebiliriz. Önce sanatçımızın sonra devlet adamının yetişmesi gerekiyor tabi. Yeni nesil minyatür ustalarının tekel olmaktan çıkıp video animasyon tekniğine uygun yeni üretim biçimleri geliştirmesi ve bütçe maliyet dengesinde süreci piyasaya uygun hale getirmesi gerek. Hiç kimse burnundan kıl aldırmazken bu işleri piyasa haline getirmek gerçekten çok zor. Ama bir gün Çinli bir stüdyo gelecek ve bu işleri halledecek. Osmanlı Harem oyununu Çinliler yaptı, minyatür çizgi filmleri de onlar yapacak. Bakın görün.
*İslam tarihine bakacak olursak birçok bilim adamı ve araştırmacı görüyoruz. Bunların hayatları film olarak ya da dizi olarak hazırlanıp gençlerin ilgisi kazanılabilinir mi? Örneğin; Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi. Ali Kuşçu’nun hayatı gibi…
Evet, güzel bir nokta kısa bir cevap verip konuyu kapatacağım. Bugün Erzurumlu Hakkı belgeseli olarak Kültür Bakanlığı arşivine girseniz her halde 100 tane destek almış, fon almış, tamamen bakanlığın yaptırdığı ya da derneklerin yaptırdığı eser vardır. Yıllarca konuştuğumuz Malazgirt filmi de sinemaya aktarıldı. Kim gitti izledi bilmiyorum. Sanırım TGRT birkaç kez bu Kültür Bakanlığı arşivinden bazı dizileri yayınladı. Birkaç yaşlı teyze ve amcanın dışında kimsenin aklında kalan bir görüntü ya da konu olduğunu sanmıyorum. Konu bahsettiğiniz işleri çekmek değil, onlar zaten defalarca çekildi, birileri bu işlerden para da kazandı. Konu işe yarar işler çekmek. Şöyle özetleyeyim. 20 yıldır desteklenen yüzlerce proje var. Devlet her yıl dünya kadar parayı bu işlere dağıtıyor. Ortalama 500 milyon lira para harcanmış diye düşünelim ve çoluk çocuk sinema öğrensin bazı konular göz önüne gelsin gündem olsun diye yapılmış harcamalar bunlar. Güzel bir şey ekosistemi desteklemek amenna. Ama emin olun sadece Çağrı 2 filmini yapmış olsaydık ve 80 milyon dolar civarı para harcasaydık (bir tane otel parası) dünya çapında ses getirmiş ve sinema konusunda yıllarca izlenecek bir iş yapmış olacaktık. Böyle bir eser ortaya koyduktan sonra işler bambaşka bir hal alır. Artık geri dönemeyeceğiniz bir çizgiye ulaşırsınız ve çıta çok yüksekte olduğu için gençlerin mücadelesi de farklı bir duruma gelir. Türkiye özünde barındırdığı yüksek volümlü işlere dönmek zorunda. Başka şansı yok. Hiçbir alanda kumda oynar gibi iş yapamazsınız. Sinema da böyle bir şey. Ya hep ya hiç.
*İzleyiciler; Diriliş Ertuğrul, Kuruluş Osman ve diğer tarihi filmlerde Kristof Kolomb’un Moğolistan’da geçen hayatıyla ilgili hazırlanan dizide olduğu gibi sahneler görmek istiyorlar. Ancak bizimkiler bunu görsel olarak başaramıyor. Bunun nedenleri ne olabilir?
İzleyicilerin bunları istediğini bilmiyordum. O seviyeye gelmiş bir izleyicimiz varsa çok mutlu olurum. Ama bize layık görülenle yol almaya devam ediyoruz. Gerçi Netflix vb süreçler Türkiye’de her türlü içeriği kolayca yediremeyeceklerini gösterdi yapımcılara. Ancak hileli durumlar var. Gölgeliyorlar. Hiçbir tüketim sürecini dönüştürmeyi başarma gücü olmayan alt gelir gurubu izleyicinin beklentileri üzerine inşa edilmiş bir çizgi var. Bunu A plus izleyici gibi yutturuyor medya planlama şirketleri. Ekonomiye yön verenlerin izlemediği içerikler öyleymiş gibi pazarlanıyor. Hilesi hurdası çok bu işlerin. Sert cümleler kurmak istemiyorum. Türkiye gerçekleri diye sunulan birçok şey aslında tamamen algı operasyonu. Benim ülkem, benim milletim çok daha kaliteli işleri hak ediyor. Sabırlı ve uyumlu olmaya çalışıyor ve nezaket gösteriyor sadece o kadar. Yoksa Aziz Nesin’in dediği gibi aptal bir toplum asla değiliz. Biz acıların buluştuğu göçle gelenlerin yurt edindiği Anadolu’yuz. Önceliklerimiz farklı. Konforu yüksek eğlencelerimiz yok bizim. Kaliteyi severiz ama kimsenin suratına da becerememişsin deyip kalp kırmayız. Sabrımızın kaynağı bellidir. Biz insan severiz. Bizde ‘lanet olsun içimdeki insan sevgisine’ diye bir laf var. Bunu dünyada hiçbir millet söylemez. Biz söyleriz. Bununla da övünürüz. Ben bu yüzden bu milleti seviyorum. Olsun varsın… Bu da geçer deriz.
Daha dün sadece 100 yıl önce dünyanın her yerinde içinden geçtiler bu insanların. Biz çok ciddi bir kayıp yaşadık. Çanakkale’de, Trablusta, Afrika’da, Balkanlar’da, Kafkaslar’da her yerde canımızı yaktılar. Herkesin övünerek bahsettiği birçok konu masal. Biz kaybettik. Kaybettiklerimizi kazanmak için de hamle yapmamız yasak. Bırakın hamle yapmayı anmamız bile yasak. Bu ülkenin eğitim sisteminde daha dün bizi dövenlerden, öldürenlerden, kadınlarımıza çocuklarımıza tecavüz edenlerden bahsetmek yasak. Düşmanı tanımak yasak. Tanıtmak yasak. Bizim olanı geri almalıyız. Akrabalarımız oralarda, hakları gasp ediliyor, canları yanmaya devam ediliyor diye konuşmak yasal. O kadar çok konu var ki evimizdeki televizyonda kendimizden bir şeyler bulduk mu hemen sarılıyoruz. Sen kaybettiğin çocuğunu bulsan elindeki yüzündeki pasa kire bakar mısın? Ona sarılıp kucaklayım bağrına basmaz mısın? O kirli suratı öpüp koklamaz mısın? İşte bizim insanımız yanık yüreği bu kötü işlenmiş, kötü görselleştirilmiş filmlere kaybettiği çocuğu gibi yaklaşıyor. Ben bu insanları bu yüzden seviyorum. Onların feraseti ve kalitesi yüksek ama beklentileri düşük. Bunun üzerine çıkar inşa eden ve milletini kullanarak sefasını sürenler utansın.
*Eklemek istedikleriniz varsa ekleyebilirsiniz.
Öyle bir yere geldik ki ne desek boş. Biz kısık sesleriz. Sesimizi yükseltmekten imtina ederiz. Mama, emzik istemeyiz. Devlete çökmeyiz. Devletimiz kutsaldır bizim. Ne yapsın devlet. Ağlayıp duran, sürekli mızmızlanan, isterük de isterük diyen doymak bilmeyen çocukları varken bize ne yapsın? Ağlamayana meme verilmez. Bizim sesimiz kısık çıktığı sürece bu işler böyle gider.
Sinema Kürtlerin, reklam Alevilerin derler bizim piyasalarda. Umarım Kürt yönetmen ve yapımcı arkadaşlardan bir an önce bilim kurgu heveslileri çıkar da biz de güzel işler izlemeye başlarız. Ağlaşmaktan popüler işler ortaya koyamıyoruz. Nerde bu devlet deyip duruyoruz. Belki özel sektörü kandırıp durmasaydık onlar para kazanmak için bizimle ortak işlere girerdi. Ancak bakıyorum kimsenin elini cebine atası yok. Ne oyunda ne sinema ya da animasyonda. Sermaye olmadan bu işler olmaz. Diyorum ki dijitale harcadığınız her kuruş size fazlasıyla dönecektir. Dijital Sinemaya ve Oyuna para harcayın. Doğru ekiplerle projeler ortaya koyun. Bize iş verin demiyorum. Ekibinizle işe başlamadan bir danışın diyorum. Hep kaybettikten sonra arıyorsunuz. Belki başlamadan ararsanız faydamız dokunur. Türk Uzay Birlikleri ve Oyunla Gelecek konuları hali hazırda ilerleyen süreçler. Büyük iş yapalım diyenlerle Çağrı 2 sinema filmi üzerine konuşabiliriz.
Allah Türkiye’mizi ve aziz milletimizi korusun.
Allah tüm dünyada kalbi Türkiye için çarpan kardeşlerimize sabır ve güç versin.
Sağlıkla ve güvende kalın.
75. Devlet Resim ve Heykel Yarışması’nda para ödülü belli oldu
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.