The Anatolia Post – Karbondioksit emisyonlarının iklim değişikliğine neden olduğu biliniyor, ancak okyanusları da etkiliyor. “Diğer karbondioksit sorunu” olarak adlandırılan okyanus asitlenmesi, hayatta kalmak için kalsiyum karbonata bağımlı olan mercanlar ve diğer deniz canlıları da dahil olmak üzere, çok çeşitli deniz türlerini etkilediği için dünya çapında artan bir ilgi görüyor.
Dün, okyanusun ülke için öneminin bir kutlaması olan Deniz Günü’nü kutlayan Japonya’da, denizlerdeki oksitlenmeyi inceleme çabaları son zamanlarda hız kazandı. Ancak uzmanlar, hükümetin, akademisyenlerin ve kar amacı gütmeyen kuruluşların, etkisini kapsamlı bir şekilde izlemek, bilgi birikimini paylaşmak ve değişime yanıt vermek için düzgün bir şekilde birlikte çalışmasının önünde hala uzun bir yol olduğunu belirtiyor.
Hokkaido Üniversitesi Çevre Bilimleri doçenti Masahiko Fujii, “Okyanus asitlenmesi, biz insanların doğrudan hissetmediği bir şey. ‘Bu günlerde hava neden bu kadar sıcak, ve neden bı kadar çok sağanak var’ diye düşündüğümüzde, iklim değişikliği sıklıkla akla geliyor. Ancak okyanus asitlenmesi farkındalığının gelişmesi daha yavaş oldu, çünkü insanlar bunu deneyimleyemiyor” dedi.
Konunun daha iyi anlaşılması için en uygun seçenek: Yemek
Deniz kabukluları okyanus asitlenmesinden neden bu kadar çok etkileniyor? Cevap, kabuklarının ve dış iskeletlerinin yapısında yatıyor.
Karbondioksit suda çözündüğünde, hidrojen iyonlarına ve bikarbonat iyonlarına ayrışır. Fitoplanktonlardan kabuklu deniz hayvanlarına ve mercanlara kadar uzanan deniz yaşamının çoğu, kemiklerini ve kabuklarını, denizde bol miktarda bulunan kalsiyum iyonları ve karbonat iyonlarından oluşturur. Ancak hidrojen iyonları ve karbonat iyonları birbirine bağlanır ve birincisinden çok fazla olduğunda ikincisinin eksikliğine neden olur.
Okyanus asitlenmesinin bir ölçüsü olan küresel yüzey sularının pH seviyesi, şubat ayında yayımlanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) Altıncı Değerlendirme Raporu’na göre, yükselen atmosferik karbondioksite atfedilebilen bir eğilim olan sanayi öncesi dönemden bu yana 8,2’den 8,1’e düştü.
pH 8, suyun hafif alkali olduğu anlamına gelir, saf su için nötr pH 7’ye kıyasla kabaca kabartma tozu ile aynıdır. 0.1 pH birimindeki bir azalma hafif görünebilir, ancak bu, asitliğin yüzde 30 arttığı anlamına gelir.
Bu arada Japonya Meteoroloji Ajansı, 1990’lardan bu yana batı Kuzey Pasifik’teki karbondioksit konsantrasyonlarının gözlemleri yürüttü ve sonuçlar, pH düşüşünün uzun vadeli açık bir eğilimini gösterdi.
Araştırmacılar, okyanus asitlenme sürecinin balıkçılık ve su ürünleri endüstrilerinin geleceği için bir tehdit oluşturduğunu söylüyor. Tahminler büyük farklılıklar gösteriyor, ancak Fujii’nin 2018 raporuna göre, Japonya’daki bu endüstrilerin yaşadığı kümülatif ekonomik kayıp 2100 yılına kadar 2 trilyon Yen’e (14,4 milyar dolar) ulaşabilir.
2020’de Fujii, Okayama Eyaleti merkezli Satoumi Araştırma Enstitüsü’nün diğer üyeleriyle birlikte, Pasifik istiridyelerinin su ürünleri yetiştiriciliğinin, iklim ve su koşullarının farklı olduğu Hinase kasabasındaki farklı iklim ve su koşullarına sahip istiridye çiftlik alanlarını izleyerek nasıl etkilendiğini araştırmaya başladı. 2021’den bu yana araştırmacılar, Hiroşima Eyaleti, Hatsukaichi şehrinde incelenecek üçüncü bir alan olarak bir istiridye çiftliği ekledi.
Proje, şimdiye kadar üç yılda yaklaşık 130 milyon Yen sağlamayı taahhüt eden kuruluşla Nippon Vakfı tarafından destekleniyor.
Satoumi Araştırma Enstitüsü Müdürü Takehiro Tanaka, gözlem noktalarından toplanan yüzlerce istiridye larva örneğinin hiçbirinin henüz herhangi bir anormallik göstermediğini, ancak okyanus suyunun asitlenmesinin, araştırmacıların tahmin ettiğinden çok daha ciddi olduğunun tespit edildiğini söyledi.
Grup, okyanus suyunun pH’ına ek olarak, yaygın olarak kullanılan bir karbonat iyon konsantrasyonu ölçümü olan “aragonit doygunluk durumunu” izledi. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’ne göre 3’ün altına düştüğünde deniz organizmaları strese giriyor ve doygunluk durumu 1’in altına düştüğünde kabuklar ve diğer aragonit yapıları çözünmeye başlıyor.
Tanaka, “Gördüğümüz aragonit doygunluk seviyeleri çarpıcıydı. Geçici olmasına rağmen, bazı gözlem noktaları, istiridye ve deniz kestanesi larvalarının gelişimini engellediği uluslararası olarak bilinen bir seviyeden çok daha düşük olan 0,8 gibi düşük okumalar kaydetti” dedi.
Asitleşme, deniz hayvanlarına zarar vermeye başlayacak kadar ilerlemişse, numunelerde neden stres belirtileri görülmedi? Fujii’ye göre bunun olası bir açıklaması, istiridyelerin okyanusun asitlenmesine adapte olmuş olabileceği şeklinde. Fujii, “Ama bu şu anda sadece bir hipotez. Bunu daha fazla incelememiz gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu
Okinawa Eyaleti’ndeki Ryukyus Üniversitesi Deniz Bilimi Profesörü Haruko Kurihara, okyanus asitlenmesinin, kabuklu deniz hayvanlarını zaten etkiliyor olabileceğini söyledi. Çalıştığı çiftçilerin, istiridyelerinin eskisi kadar büyük ve sağlıklı büyümediğini söylediği bilfisini paylaştı. Araştırması, okyanus asitlenmesinin bunun nedenlerinden biri olabileceğini ve birkaç on yıl içinde daha büyük bir katkıda bulunabileceğini gösteriyor.
Kurihara, deniz suyunda istiridye yumurtalarının gelişimini farklı pH seviyeleriyle karşılaştırarak, karbondioksitle zenginleştirilmiş deniz suyunda döllenen istiridye yumurtalarının, daha az asitli deniz suyunda döllenenler kadar büyümediğini buldu. Asitlenme gelecekte daha da hızlanırsa, bu deniz canlılarının kabuklarının düzgün bir şekilde oluşmayacağını ve bu nedenle yumuşak vücut kısımlarının açığa çıkaracağını söyledi. Kurihara, “Bu tür istiridyelerin diğer deniz hayvanları tarafından yakalanması ve yenmesi, hayatta kalmalarını tehdit ediyor” dedi.
Ne gibi önlemler alınmalı?
Fujii, okyanus asitlenmesinin etkilerine karşı koymak için iki yaklaşımın gerekli olduğunu söylüyor. Biri, elbette, karbondioksit emisyonlarını azaltmak. Diğeri ise, su ürünleri yetiştiriciliği ve balıkçılık endüstrilerinin çalışma şeklini değiştirerek buna uyum sağlamanın yollarını bulmak.
Örneğin, asidik suya en duyarlı olan istiridye larvaları, denize geri getirilmeden önce yapay, daha az asidik bir ortamda yetiştirilebilir. Fujii, faydaları uzmanlar tarafından hala tartışılan bir başka fikrin, nehirlerin ağzında deniz otu çayırları oluşturarak, gün boyunca karbondioksit emilimi sayesinde pH seviyelerini yükseltmeye yardımcı olmak olduğunu söyledi.
Kurihara, karbondioksit emisyonlarını azaltmanın yanı sıra, su havzalarındaki doğal kaynaklarının daha iyi yönetilmesi ve su ürünleri endüstrisinin boyutunun yeniden düşünülmesi gerektiğini savundu.
Haruko Kurihara, “Su ürünleri yetiştiriciliğinin, genellikle okyanusta aşırı avlanmaya bir çözüm olduğu söylenir. Ancak aşırı kalabalık su ürünleri yetiştiriciliği, organik madde birikimine (okyanus asitlenmesine neden olan) neden olabilir. Yani aşırı su ürünleri yetiştiriciliği de iyi değil” tesbitinde bulundu.
Tanaka, hızlı ve kolay düzenlemeler olmasa da, farklı uzmanlık alanlarına sahip kişiler arasında gözetim ve ağ oluşturmayı artırmanın önemini vurguladı. Grubun projesi şu anda ulusal araştırma enstitüleri, üniversiteler ve balıkçılık dernekleri de dahil olmak üzere 25 kuruluşu kapsıyor.
Tanaka, “Balıkçıların ve bilim adamlarının birbirleriyle konuşup yakın çalışabilecekleri bir çerçeve oluşturmak istiyoruz” dedi.
İmsak Vakti 03:52
News
DÜNYA
DÜNYA
DÜNYA
DÜNYA
DÜNYA
BİLİM-TEKNOLOJİ
