Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, halka hitap etti - The Anatolia Post - Dünya'dan Güncel Haberler

Beşiktaş escort Etiler escort Nişantaşı escort

Sancaktepe escort Zeytinburnu escort Antalya escort Ankara escort Avrupa yakası escort Denizli escort Kocaeli escort Merter escort Nişantaşo escort Levent escort Çapa escort Etiler escort Mecidiyeköy escort Taksim escort Beşiktaş escort Bakırköy escort Bahçeşehir escort Esenyurt escort Avcılar escort Avrupa yakası escort bayan Beykoz escort Üsküdar escort Göztepe escort Erenköy escort Suadiye escort Kurtköy escort Tuzla escort Bostancı escort Ümraniye escort Pendik escort Kadıköy escort Kartal escort Ataşehir escort Anadolu yakası escort Bodrum escort Konya escort Muğla escort Malatya escort Gaziantep escort Eskişehir escort Ankara escort İstanbul escort Kayseri escort Adana escort Şirinevler escort Halkalı escort Marmaris escort Fethiye escort Sarıyer escort Maltepe escort Fatih escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Başakşehir escort Ataköy escort Alanya escort Samsun escort Muğla escort İzmir escort Diyarbakır escort Bursa escort Antalya escort İstanbul escort Göztepe escort Gaziantep escort Adana escort Adana escort Anadolu yakası escort Ankara escort İstanbul escort Ataşehir escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bağcılar escort Bahçeşehir escort Bahçeşehir escort Beşiktaş escort Beykoz escort Bodrum escort Bostancı escort Bursa escort Eskişehir escort Gaziosmanpaşa escort Kadıköy escort Kartal escort Kocaeli escort Konya escort Konya escort Konya escort bayan Malatya escort Pendik escort Şirinevler escort Taksim escort Ümraniye escort Adana escort Antalya escort Bursa escort İzmir escort Bodrum escort Eskişehir escort Konya escort İzmir escort Beylikdüzü escort Kayseri escort İzmir escort Pendik escort Eskişehir escort İstanbul escort escort Fatih escort Antalya escort escort bayan Samsun escort İstanbul escort Bursa escort Antalya escort bayan Antalya bayan escort Antalya escortlar Adana escort Bursa escort İzmir escort Diyarbakır escort Maltepe escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Şirinevler escort Ataköy escort Halkalı escort İstanbul escort Şişli escort Kayseri escort Antalya escort Mersin escort Mersin escort Mersin escort Şişli escort Mersin escort Kayseri escort

bahis siteleri casino siteleri
xslot giriş trbet giriş tarafbet giriş orisbet giriş betturkey giriş betpublic giriş bahiscom giriş betebet giriş betlike giriş mariobet giriş betist giriş 1xbet giriş trendbet giriş istanbulbahis giriş zbahis giriş royalbet giriş betwild giriş alobet giriş aspercasino giriş trwin giriş betonred giriş bizbet giriş

02 Kasım 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

ataşehir escort
a Öğle Vakti 12:45
İstanbul 15°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

 Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, halka hitap etti

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’nın doğusunda ayrılıkçıların sözde yönetimlerini tanıyan kararını açıkladığı halka hitabında, Ukrayna’nın kuruluşundan, Sovyetler Birliği’nin yıkılışına, Ukrayna’nın içindeki siyasi durumdan, Donbas’taki çatışmalara kadar geniş bir yelpazede değerlendirmelerde bulundu.

Putin, dün akşamki Ulusa Sesleniş konuşmasında şunları söyledi:

“Bugünkü hitabımın nedeni, Ukrayna’daki olaylar ve bunların bizim için ve Rusya için neden önemli olduğudur. Elbette, hitabım Ukrayna’daki vatandaşlarımıza yöneliktir. Konu çok ciddidir. Ayrıntılı şekilde konuşmam gerekecek.

Donbas’taki durum yeniden kritik, akut bir karakter kazandı. Ve bugün sadece neler olup bittiğini değerlendirmek için değil, aynı zamanda alınan kararlar ve bu yönde atılabilecek olası adımlar hakkında sizi bilgilendirmek için doğrudan size sesleniyorum.

Ukrayna bizim için sadece bir komşu ülke değil, kendi tarihimizin, kültürümüzün, manevi alanımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Bunlar, sadece yoldaşlarımız, yakınlarımız, meslektaşlarımız, arkadaşlarımız değil, aynı zamanda akrabalarımız, bizimle kan bağı olan, aile bağları olan insanlar.

Uzun bir süre, tarihi güneybatı eski Rus topraklarının sakinleri, kendilerini Rus ve Ortodoks olarak adlandırıyordu. Bu durum, 17. yüzyıla kadar ve sonrasında, bu bölgelerin bir kısmının Rus devletiyle yeniden birleştiği dönemlerde böyle oldu. Biz her şeyi bildiğimizi ve buradan herkes tarafından bilinen unsurlardan bahsedildiğini zannediyoruz. Bununla birlikte, bugün neler olduğunu ve Rusya’nın eylemlerinin nedenlerini ve hedeflerini açıklamak için bu tarihi konular hakkında konuşmam gerekiyor.

Ukrayna’nın tamamen Rusya tarafından, hatta Bolşevik, Komünist Rusya tarafından kurulduğu gerçeğinden başlıyorum. Bu süreç, 1917 devriminden hemen sonra başladı. Lenin ve arkadaşları bunu Rusya’nın kendisine karşı çok kaba bir şekilde, kendi tarihsel topraklarının bir kısmını ayırarak, ondan kopararak yaptılar. Elbette kimse orada yaşayan milyonlarca insana bir şey sormadı. Ardından, Büyük Vatanseverlik Savaşı arifesinde ve sonrasında, Stalin zaten SSCB’yi (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) birleştirdi ve daha önce Polonya, Romanya ve Macaristan’a ait olan bazı toprakları Ukrayna’ya devretti. Aynı zamanda, bir tür tazminat olarak Stalin, Polonya’ya Alman topraklarının bir kısmını verdi. 1954’te Kruşçev nedense Kırım’ı Rusya’dan aldı ve Ukrayna’ya hediye etti. Aslında, Sovyet Ukrayna toprakları böyle oluştu. Ancak, burada SSCB’nin kuruluşunun başlangıç dönemine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bunun bizim için aşırı derecede önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, konuya uzaktan giriş yapmam gerekecek.

1917 Ekim Devrimi ve müteakip iç savaştan sonra Bolşevikler, yeni bir devlet sistemi kurmaya başladı. Bolşevikler arasında oldukça keskin anlaşmazlıklar ortaya çıktı.

1922’de Bolşeviklerin Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreterliği ve Ulusal İşler Halk Komiserliği görevlerini üstlenen Stalin, özerklik ilkeleri üzerine bir ülke inşa etmeyi önerdi, yani, cumhuriyetlere, gelecekteki idari, bölgesel birimlere, tek bir devlete katılmalarıyla geniş yetkiler vermeyi önerdi. Lenin bu planı eleştirdi ve daha sonra ‘bağımsızlar’ olarak adlandırdığı milliyetçilere taviz vermeyi teklif etti. Sovyet devletinin temelini oluşturan, aslında bu Leninist fikirler, bir konfedere devlet düzeni ve ulusların ayrılmaya kadar kendi kaderini tayin hakkı hakkındaki sloganıydı: İlk olarak 1922’de, bu fikirler, Sovyetler Birliği’nin kuruluş bildirgesinde yer aldı. SSCB’nin oluşumu ve ardından Lenin’in ölümünden sonra ve 1924’te SSCB Anayasası’nda yer aldı.

Burada kafamızda birçok soru oluşuyor. İlk soru en önemlisidir. Eski imparatorluğun kenarlarında milliyetçilerin sınırsız şekilde artan hırslarının beslenmesine, yeniden kurulan ve genellikle keyfi olarak oluşturulan idari birimlere, birlik cumhuriyetlerine, genellikle onlarla hiçbir ilgisi olmayan tarihi Rusya’nın sakinleriyle birlikte devasa bölgelerin verilmesine ne gerek vardı?

İdari birimlere ulus devlet oluşumlarının statüsü ve şekli verilmiştir. Kendime tekrar soruyorum: En ateşli milliyetçilerin daha önce hayal bile etmedikleri bu kadar cömert hediyeler vermek ve hatta cumhuriyetlere hiçbir koşul olmaksızın birleşik devletten ayrılma hakkını vermek neden gerekliydi?

İlk bakışta, bu genellikle anlaşılmaz, bir tür delilik. Ama bu sadece ilk bakışta. Bir açıklaması var. Devrimden sonra Bolşeviklerin ana görevi, ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmaktı. Bunun uğruna her şeyi yaptılar: Hem Kayzer Almanyası ve müttefiklerinin zor bir askeri ve ekonomik durumda olduğu bir zamanda Brest Barışının aşağılayıcı koşullarını kabul ettiler hem de Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu aslında kaçınılmaz bir sonuçtu, ülke içindeki milliyetçilerin her türlü talebini, isteğini yerine getirdiler.

Rusya ve halklarının tarihsel kaderi açısından, devlet inşasının Leninist ilkelerinin sadece bir hata olmadığı, bir hatadan çok daha kötü olduğu ortaya çıktı. 1991’de SSCB’nin çöküşünden sonra, bu kesinlikle açık hale geldi.

Elbette, geçmişteki olaylar değiştirilemez. Ancak en azından onlar hakkında doğrudan ve dürüstçe, hiçbir çekince ve siyasi ima olmadan konuşmamız gerekiyor. Kendimden şunları ekleyebilirim: Mevcut siyasi duruma ilişkin mülahazaların zamanın belirli bir anında, ne kadar muhteşem gibi görünseler de hiçbir koşulda yönetimin temel ilkelerinin esası olarak alınmaması gerekiyor.

Şimdi hiçbir şey için kimseyi suçlamıyorum, o sırada, iç savaştan önce ve sonra ülkedeki durum inanılmaz derecede zor ve kritik idi. Bu tarihi bir gerçek. Bolşevik politikasının bir sonucu olarak, bugün bile haklı olarak ‘Vladimir İlyiç Lenin Ukraynası’ olarak adlandırılabilecek ‘Sovyet Ukrayna’ ortaya çıktı. Lenin, Ukrayna’nın eser sahibi ve mimarıdır. Bu, kelimenin tam anlamıyla, Ukrayna’ya yerleştirilen Donbas üzerindeki sert Lenin direktifleri de dahil olmak üzere, arşiv belgeleri tarafından tamamen doğrulandı. Ve şimdi ‘minnettar torunları’ Ukrayna’daki Lenin anıtlarını yıktı. Dekomünizasyon (komünizmden kurtulma) dedikleri bu. Komünizmden kurtulmak mı istiyorsunuz? Bu bize uyar. Ancak dedikleri gibi, yarı yolda durmamak lazım. Ukrayna için gerçek bir komünizmden kurtulmanın ne anlama geldiğini size göstermeye hazırız.

Tarihe gelince, SSCB, 1922’de, eski Rus İmparatorluğu topraklarında kuruldu. Ancak, hayat, bu kadar büyük ve karmaşık bir bölgeyi korumanın veya önerilen şekilsiz, aslında konfederal ilkeler üzerinde yönetmenin imkansız olduğunu gösterdi. Bunlar, hem gerçeklikten hem de tarihsel gelenekten tamamen ayrılmış durumda idi.

Kızıl terör ve Stalinist diktatörlüğe, komünist ideolojinin egemenliğine ve Komünist Partinin tekeline hızlı geçiş, ulusal ve planlı ekonomi sisteminin basit bir bildiriye dönüşmesi doğaldır. Aslında tüm bunlar basit bir deklarasyona, devlet sisteminin ilan edilen ancak işlemeyen ilkelerinin formalitesine dönüştü. Gerçekte, birleşik cumhuriyetlerin herhangi bir egemenlik hakları yoktu, basitçe var olmadılar ancak pratikte, sert merkezileştirilmiş, tamamen üniter bir devlet yaratıldı.

Aslında Stalin, pratikte Lenin’in değil, kendi devlet yapısı fikirlerini tam olarak uyguladı. Ancak ilgili değişiklikleri sistemi oluşturan belgelere, ülkenin anayasasına sokmadı. SSCB’yi inşa eden, ilan edilen Leninist ilkeler, resmen revize edilmedi. Evet, görünüşe göre buna gerek yok gibiydi. Totaliter bir rejim koşullarında, her şey yine de çalıştı ve dışarıdan güzel, çekici ve hatta süper demokratik görünüyordu.

Maalesef, Rus devletçiliğinin üzerinde kurulduğu yasal temel, devrimin oluşturduğu ütopik ve iğrenç fantezilerden temizlenmedi. Eskiden de sürekli olduğu gibi kimse geleceği düşünmedi. Komünist Parti liderleri, sağlam bir hükümet sistemi kurmayı başardıklarından, politikaları aracılığıyla sonunda ulusal sorunu çözdüklerinden emin görünüyorlardı. Ancak tahrifat, kavramların ikamesi, kamu bilincinin manipülasyonu ve aldatmanın maliyeti vardır. Milliyetçi hırsların bakterileri kaybolmadı ve milliyetçiliğin bulaşmasına karşı devletin bağışıklığını zayıflatan başlangıçta döşenen mayın sadece zamanını bekliyordu. Bu mayın, SSCB’den ayrılma hakkıydı.

1980’lerin ortalarında, artan sosyo-ekonomik sorunların arka planında, planlı ekonominin bariz krizi, birlik halklarının bazı beklentileri ve yerine getirilmemiş özlemlerin yanı sıra öncelikle yerel seçkinlerin giderek daha da artan iştahı büyüdü. Sovyetler Birliği Komünist Partisi yönetimi, durumu derinlemesine analiz etmek, her şeyden önce ekonomide, siyasetin dönüşümünde ve devlet yapısında yeterli önlem almak yerine, Leninist kendi kaderini tayin etme ilkesinin restorasyonu hakkında boş konuşmalarla kendini sınırladı.

Bundan ziyade, Komünist Parti içinde gelişen iktidar mücadelesi sırasında, tarafların her birinin, destek tabanını genişletmek için düşüncesizce milliyetçi duyguları teşvik etti, milliyetçilik ruhlarını besledi ve kendi taraftarlarına istediklerini vaat ederek, bunlar üzerinde oynamaya başladı.

Demokrasi ve pazar ekonomisi ya da planlı ekonomi temelinde inşa edilmiş parlak bir gelecek hakkında yüzeysel ve popülist gevezeliklerin arka planında, insanların gerçek anlamda yoksullaşması ve tam kıtlık koşullarında, iktidardakilerin hiçbiri ülke için kaçınılmaz trajik sonuçları düşünmedi. Eski Sovyetler döneminde, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin ülkedeki iktidarı elde tutabilmek için devlet terörü ve Stalin diktatörlüğü gibi enstrümanlara artık sahip olmadıklarını ve hatta partinin yönetme rolünün, sabah sisi gibi gözlerinin önünde iz bırakmadan kaybolduğunu unutarak, parti içinde büyütülen milliyetçi elit grupların hırslarını besleme yolunda devam ettiler.

Eylül 1989’da, Sovyet Sosyalist Komünist Parti Merkez Komitesinin genel kurulunda, modern koşullarda partinin sözde ulusal politikasını içeren kaçınılmaz bir belge kabul edildi. Bu belge, Birlik Cumhuriyetlerinin, egemen sosyalist devletler olarak statülerine karşılık gelen tüm haklara sahip olduğu hükümlerini içeriyordu.

Ayrıca bu belge, Birlik Cumhuriyetlerinin en yüksek temsili makamları, birlik hükümetinin kararlarını ve emirlerini kendi topraklarında protesto edebileceği ve askıya alabileceği maddesini de içeriyordu. Bu belge, her Birlik Cumhuriyetinin tüm sakinleri için geçerli olan kendi vatandaşlığına sahip olmasını öngörüyordu.

Bu tür formülasyonların ve kararların neye yol açacağı açık değil miydi? Şu soru ortaya çıkıyor: Zaten zor olan bu koşullarda ülkeyi bu şekilde daha fazla sallamak neden gerekliydi? Gerçek, gerçek olarak kalmaya devam ediyor. SSCB’nin çöküşü, iki yıl önce kaderi aslında önceden belirlenmiş bir sonuçtu. Şimdi her şeyden önce Ukrayna’daki radikaller ve milliyetçiler kendilerine bağımsızlık kazanmanın erdemini atfediyorlar. Gördüğümüz gibi, durum hiç de öyle değil. Komünist Parti yönetiminde Bolşevik liderlerin devlet inşasında, ekonomik ve ulusal politikada farklı zamanlarda yaptığı tarihi, stratejik hatalar, SSCB’nin dağılmasına yol açtı. Tarihsel Rusya’nın SSCB adı altında çöküşü onların vicdanına kalmıştır.

Tüm bu adaletsizliklere, aldatma ve Rusya’nın soyulmasına rağmen, halkımız yani halk, SSCB’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan yeni jeopolitik gerçekleri tanıdı, yeni bağımsız devletleri tanıdı. Ve sadece kabul etmekle kalmadı, o zamanlar zor durumda olan Rusya’nın kendisi, BDT’deki (Bağımsız Devletler Topluluğu) ortaklarına yardım etti. Bağımsızlık anından itibaren çok sayıda maddi destek talebi gelmeye başlayan Ukraynalı meslektaşları da dahil olmak üzere. Ve ülkemiz, Ukrayna’nın haysiyetine ve egemenliğine saygı göstererek böyle bir desteği sağladı.

Uzmanların değerlendirmelerine göre, Rusya tarafından Ukrayna bütçesine 1991’den 2013’e kadar olan dönemde verilen toplam destek yaklaşık 250 milyar dolardır.

Ama hepsi bu değil. 1991 yılı sonunda, SSCB’nin yabancı devletlere ve uluslararası fonlara olan borç yükümlülükleri yaklaşık 100 milyar doları buldu. Ve başlangıçta, bu kredilerin eski SSCB’nin tüm cumhuriyetleri tarafından ekonomik potansiyelleriyle orantılı olarak dayanışma içinde iade edileceği varsayıldı. Ancak Rusya, tüm Sovyet borcunun geri ödenmesini üstlendi ve tam olarak ödedi. 2017 yılında bu süreci tamamladı.

Karşılığında, yeni bağımsız devletler Sovyet dış varlıklarındaki paylarından vazgeçecekti ve Aralık 1994’te Ukrayna ile buna uygun anlaşmalara varıldı. Bununla birlikte, Kiev bu anlaşmaları onaylamadı ve daha sonra uymayı reddetti. Elmas fonu, altın rezervleri ve ayrıca eski SSCB’nin yurt dışındaki mülkleri ve diğer varlıkları üzerinde hak iddia etti. Ve yine de bilinen sorunlara rağmen, Rusya her zaman Ukrayna ile açık ve dürüst bir şekilde iş birliği yaptı ve çıkarlarına saygı duydu, bağlarımız çeşitli alanlarda gelişti. Böylece, 2011 yılında ikili ticaret hacmi 50 milyar doları aştı. Ukrayna’nın 2019’da tüm AB ülkeleriyle ticaret hacminin, yani pandemiden önce bile bu göstergenin altında olduğunu not ediyorum.

Aynı zamanda, Ukrayna makamlarının Rusya ile ilişkilerde tüm hak ve avantajlara sahip olacakları ancak herhangi bir yükümlülük altına girmeyecekleri şekilde hareket etmeyi tercih ettikleri açıktı. Ortaklık yerine yardım umma hakim olmaya başladı. Kiev yetkilileri tarafından ilişkiler belirsiz bir özellik kazandı. Enerji geçişi alanındaki şantaj ve gaz hırsızlığını hatırlamak yeterlidir.

Kiev’de Rusya ile diyalog Batı ile pazarlık bahanesi olarak kullanılmaya çalışıldı, Kiev’in Moskova ile yakınlaşması üzerinden şantaj yapıldı, aksi takdirde Rusya’nın Ukrayna üzerindeki etkisinin artacağı söylendi.

Bununla birlikte, Ukrayna makamları başlangıçta, tam olarak ilk adımdan itibaren, devletlerini, bizi birleştiren her şeyin inkarı üzerine inşa etmeye başladı. Ukrayna’da yaşayan milyonlarca insanın, tüm nesillerin bilincini, tarihsel hafızasını çarpıtmaya çalıştılar. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde Ukrayna toplumu, hızla, saldırgan, Rusofobi ve neo-nazizm şeklini alan aşırı milliyetçiliğin yükselişiyle karşı karşıya kaldı. Ukraynalı milliyetçilerin ve neo-nazilerin Kuzey Kafkasya’daki terörist çetelere katılımı ve Rusya’ya karşı giderek daha fazla toprak iddiaları buradan geliyor. Dış güçler de geniş bir STK ağının ve özel hizmetlerin yardımıyla Ukrayna’da müşterilerini büyüten ve temsilcilerini iktidara terfi ettiren rollerini oynadı.

Ukrayna’nın aslında hiçbir zaman gerçek devletçiliğe dair istikrarlı bir geleneğe sahip olmadığını anlamak da önemlidir. Ve 1991’den başlayarak, hem tarihten hem de Ukrayna gerçeklerinden kopuk, diğer modellerin mekanik olarak kopyalanması yolunu seçti. Siyasi devlet kurumları, Ukrayna halkının çıkarlarıyla hiçbir ilgisi olmayan kendi bencil çıkarlarıyla hızla oluşan klanlara uyacak şekilde sürekli olarak yeniden şekillendirildi.

Ukrayna oligarşi hükümetinin, sözde Batı yanlısı medeniyeti tercihinin bütün amacı, halkın refahı için daha iyi koşullar yaratmak değil, Rusya’nın jeopolitik rakiplerine itaat ederek hizmet vermek, Ukraynalılardan çalınan ve oligarklar tarafından Batı bankalarındaki hesaplarında saklanan milyarlarca doları korumaktır.

Parti ve siyasetin idamesi için aldıkları bazı sanayi finans grupları, başlangıçta milliyetçilere ve radikallere dayanıyordu. Diğerleri, kültürel ve dilsel çeşitlilik için Rusya ile sözlü olarak iyi ilişkileri savundular ve milyonlarca güneydoğu sakini de dahil olmak üzere bu tür özlemleri içtenlikle destekleyen vatandaşların oylarıyla iktidara geldiler. Ancak, görevler, pozisyonlar aldıktan sonra, seçmenlerine hemen ihanet ettiler, seçim vaatlerinden vazgeçtiler ve radikallerin diktesi altında gerçek siyaset yürüttüler. Bazen dünkü müttefiklerine, Rusya ile iş birliği için iki dilliliği savunan kamu kuruluşlarına zulmettiler. Kendilerini destekleyenlerin kural olarak yasalara saygılı, ılımlı görüşlü, yetkililere güvenmeye alışkın olmalarından yararlandılar; halbuki onlar radikallerin aksine saldırganlık göstermediler ve yasa dışı eylemlere başvurmadılar.

Buna karşılık, radikaller küstahlaştı, iddiaları yıldan yıla arttı. Kendilerine milliyetçilik ve yolsuzluk virüsü bulaşmış ve halkın gerçek kültürel, ekonomik, sosyal çıkarlarını, gerçek egemenliği ustaca değiştiren zayıf bir hükümete iradelerini ulusal toprak ve dış etnografik gereçler üzerinde tekrar tekrar dayatmak kolay oldu.

Ukrayna’da istikrarlı bir devlet yapısı oluşmadı, siyasi prosedürler ve seçim prosedürleri ise çeşitli oligarşi klanları arasında güç ve mülkiyetin yeniden dağılımı için yalnızca bir örtü, bir perde işlevi gördü.

Rusya da dahil olmak üzere birçok ülke için şüphesiz bir meydan okuma ve sorun olan yolsuzluk, Ukrayna’da özel bir nitelik kazanmıştır. Kelimenin tam anlamıyla Ukrayna devletine, tüm sisteme, tüm güç dallarına nüfuz etti ve aşındırdı. Radikaller, halkın haklı hoşnutsuzluğundan yararlandı, protestoyu durdurdu ve 2014’te Meydan’da devlet darbesine götürdü. Aynı zamanda yabancı devletlerden doğrudan yardım aldılar. Haberlere göre, Kiev’deki Bağımsızlık Meydanı’ndaki sözde protesto kampına ABD Büyükelçiliği’nden maddi destek günde bir milyon doları buldu. Ek olarak çok büyük meblağlar küstahça doğrudan muhalefet liderlerinin banka hesaplarına aktarıldı. Bu yaklaşık on milyonlarca dolardı. Kiev ve diğer şehirlerin sokaklarında ve meydanlarında çıkan çatışmalarda gerçekten yaralananlar, ölenlerin aileleri sonunda ne kadar aldı? Bunu sormamak daha iyi.

İktidarı ele geçiren radikaller, kim anayasaya aykırı eylemlere karşı çıkarsa onlara karşı bir zulüm, gerçek terör örgütlediler.

Politikacılar, gazeteciler ve sivil toplum temsilcileriyle alay edildi, alenen aşağılandılar. Ukrayna şehirlerini bir holiganlık ve şiddet dalgası, bir dizi yüksek profilli ve cezasız cinayetler kapladı. Barışçıl bir protestoya katılanların sendika binasında vahşice öldürüldüğü, diri diri yakıldığı Odesa’daki korkunç trajediyi ürpermeksizin hatırlamak imkansız. Bu vahşeti yapan suçlular cezalandırılmıyor ve kimse onları aramıyor. Ama onları isimleriyle tanıyoruz ve onları cezalandırmak, bulmak ve adalete teslim etmek için her şeyi yapacağız.

Meydan olayları, Ukrayna’yı demokrasiye ve ilerlemeye yaklaştırmadı. Bir darbe gerçekleştiren milliyetçiler ve onları destekleyen siyasi güçler, sonunda durumu çıkmaz noktasına getirdi ve Ukrayna’yı iç savaşın uçurumuna sürükledi. Bu olaylardan 8 yıl sonra ülke ikiye bölünmüştür. Ukrayna ciddi bir sosyo-ekonomik kriz yaşıyor. Uluslararası kuruluşlara göre, 2019’da neredeyse 6 milyon Ukraynalı’nın, yani ülkenin tüm nüfusunun yaklaşık yüzde 15’inin iş aramak için yurt dışına gitmek zorunda kaldığını vurguluyorum. Şu gerçek de gösterge niteliğindedir: 2020’den bu yana 60 binden fazla doktor ve diğer sağlık çalışanı pandemi sırasında ülkeyi terk etti.

2014’ten bu yana, su tarifeleri neredeyse üçte bir oranında, elektrik birkaç kat, haneler için gaz onlarca kat arttı. Birçok insanın kamu hizmetleri için ödeyecek parası yok, kelimenin tam anlamıyla hayatta kalmak zorundalar.

Ne oldu? Bütün bunlar neden oluyor? Cevap açık: Çünkü sadece Sovyet döneminden değil, Rus İmparatorluğu’ndan da alınan çeyiz israf edildi ve ceplere konuldu. Diğer şeylerin yanı sıra Rusya ile yakın iş birliği sayesinde, insanlara istikrarlı bir gelir sağlayan ve hazineye vergi getiren on binlerce yüz binlerce iş kaybedildi. Makine mühendisliği, elektronik, gemi yapımı ve uçak yapımı gibi endüstriler ya yan yatıyor, ya da tamamen yok oluyor. Bunlarla aslında bir zamanlar sadece Ukrayna değil, tüm Sovyetler Birliği gurur duyuyordu.

2021’de Nikolayev’deki Çernomorskiy Gemi İnşa Fabrikası tasfiye edildi. Burada ilk tersaneler 2. Katerina tarafından kurdurulmuştu. Ünlü Antonov uçak fabrikası 2016’dan beri tek bir seri uçak üretmedi. Roket ve uzay teknolojisi üretiminde uzmanlaşmış Yujmaş tesisi, Kremençug çelik tesisi gibi iflasın eşiğindeydi. Bu üzücü liste uzayıp gidiyor.

Sovyetler Birliği’nin tamamı tarafından oluşturulan gaz taşıma sistemine gelince, o kadar harap durumda ki işletilmesi büyük riskler ve çevresel maliyetlerle ilişkilendiriliyor. Ve bu bağlamda şu soru ortaya çıkıyor: Yoksulluk, umutsuzluk, endüstriyel ve teknolojik potansiyelin kaybı. Bu, milyonlarca insanı yıllardır kandıran ve onlara cennet vaat eden Batı yanlısı medeniyet seçimi mi?

Aslında her şey, Ukrayna ekonomisinin çöküşüne, ülke vatandaşlarının doğrudan soygununun eşlik ettiği ve Ukrayna’nın kendisinin basitçe dış kontrol altında yönlendirildiği gerçeğine geliyor.

Bu, sadece Batılı başkentlerin emriyle değil, aynı zamanda, doğrudan yerinde, yani Ukrayna’da konuşlanmış tüm yabancı danışmanlar, STK’lar ve diğer kurumlar aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Bunlar hükümetin tüm düzeylerinde ve seviyelerinde en önemli personel kararları üzerinde doğrudan bir etkiye sahip. Merkezi ve hatta belediyelere kadar. Naftogaz, Ukrenergo, Ukrayna Demiryolları, Ukroboronprom dahil olmak üzere devlete ait şirketler ve şirketler üzerinde, Ukrpoşta, Ukrayna Deniz Limanları İdaresinde de etkiye sahipler.

Ukrayna’da bağımsız bir mahkeme yoktur. Batı’nın talebi üzerine, Kiev makamları uluslararası kuruluşların temsilcilerine en yüksek yargı organlarının üyelerini seçme konusunda öncelikli hak verdi.

Buna ek olarak, ABD’nin Kiev Büyükelçiliği, Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Dairesini, Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosunu, Yolsuzlukla Mücadele Savcılığını ve Yolsuzlukla Mücadele Yüksek Mahkemesini doğrudan kontrol etmektedir. Bütün bunlar, yolsuzlukla mücadelenin etkinliğini artırmak için makul bir bahaneyle yapılıyor. Tamam ama sonuçlar nerede? Yolsuzluk bereketli bir şekilde çiçek açtı ve her zamankinden daha fazla çiçek açtı.

Ukraynalıların kendileri tüm bu yönetim yöntemlerinin farkında mı? Ülkelerinin siyasi ve ekonomik bir himaye altında bile olmadığını, kukla bir rejimle bir koloni düzeyine indirildiğini anlıyorlar mı? Devletin özelleştirilmesi, kendisini ‘vatanseverlerin gücü’ olarak adlandıran hükümetin ulusal karakterini kaybetmesine ve konuyu sürekli olarak ülkenin tamamen bağımsızlaştırılmasına yöneltmesine yol açmıştır.

Ruslardan arındırma ve zorunlu asimilasyon rotası devam ediyor. Verkhovna Rada (Ukrayna Parlamentosu) sürekli yeni ayrımcı kararlar alıyor. Sözde yerli halklarla ilgili yasa zaten yürürlükte. Kendilerini Rus olarak gören ve kimliklerini, dillerini, kültürlerini korumak isteyen insanlara Ukrayna’da yabancı oldukları açıkça söylendi.

Ukrayna dilinin eğitim ve devlet dili olarak işleyişine ilişkin yasalara uygun olarak, Rusça okullardan, tüm kamusal alanlardan, sıradan dükkanlara kadar uzaklaştırılıyor. İktidarın ‘temizlenmesi’ olarak adlandırılan yasa, sakıncalı memurlarla başa çıkmayı mümkün kıldı.

Ukrayna kolluk kuvvetlerine ifade özgürlüğü, muhalefet ve muhalefete yönelik zulmün sert bir şekilde bastırılması için zemin sağlayan eylemler çoğalıyor. Dünya, diğer devletlere, yabancı bireylere ve tüzel kişilere karşı tek taraflı gayrimeşru yaptırımların üzüntü veren uygulamalarını biliyor. Ukrayna’da Batılı küratörler kaldı ve vatandaşlara, işletmelere, TV kanallarına, diğer medyaya ve hatta parlamento milletvekillerine karşı yaptırımlar icat ettiler.

Kiev’de, Moskova Patrikhanesi Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne karşı misillemeler hazırlamaya devam ediyorlar. Ve bu duygusal bir değerlendirme değil, bu belirli kararlar ve belgelerle kanıtlanıyor. Ukraynalı yetkililer, kilise bölünmesinin trajedisini alaycı bir şekilde devlet politikasının bir aracına dönüştürdüler. Ülkenin mevcut yönetimi, Ukrayna vatandaşlarının inananların haklarını ihlal eden yasaları yürürlükten kaldırma taleplerine yanıt vermiyor. Ayrıca, Rada, Moskova Patrikhanesi Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin din adamlarına ve milyonlarca cemaatine karşı yeni yasa tasarıları oluşturdu.

Kırım hakkında ayrıca konuşacağım. Yarımadanın sakinleri Rusya ile birlikte olmak için özgür seçimlerini yaptılar. Kiev yetkililerinin halkın bu açık ve net iradesine karşı koyacak hiçbir şeyi yok. Bu nedenle saldırgan eylemlere, radikal İslami örgütler de dahil olmak üzere aşırılık yanlısı hücrelerin etkinleştirilmesine, kritik altyapıya terörist saldırılar gerçekleştirmek için sabotaj gruplarının sızmasına güveniyorlar. Rus vatandaşlarını kaçırmak için de. Bu tür saldırgan eylemlerin yabancı istihbarat servislerinin desteğiyle gerçekleştirildiğine dair doğrudan kanıtlarımız var.

Mart 2021’de Ukrayna yeni bir Askeri Strateji kabul etti. Bu belge neredeyse tamamen Rusya ile yüzleşmeye ayrılmış, yabancı devletleri ülkemizle çatışmaya sokmayı amaçlıyor. Strateji, örgütün Rus Kırım’ında ve Donbas topraklarında, aslında yeraltında bir terörist olduğunu öne sürüyor.

Bu strateji belgesinde önerilen savaşın ana hatları da açıklanıyor. Ve bu savaş bugünün Kiev stratejistlerine göründüğü gibi sona ermeli. Alıntı yapacağım, ‘Ukrayna için elverişli koşullarda uluslararası toplumun yardımıyla.’ Ve ayrıca, bugün Kiev’de dedikleri gibi, burada da alıntı yapıyorum, ‘Rusya Federasyonu ile jeopolitik çatışmada dünya topluluğunun askeri desteğiyle.’ Aslında bu, ülkemize, Rusya’ya karşı düşmanlığa hazırlıktan başka bir şey değildir.

Ayrıca Ukrayna’nın kendi nükleer silahlarını yaratacağına dair açıklamaların yapıldığını da biliyoruz ve bu boş bir palavra değil. Ukrayna gerçekten de hala Sovyet nükleer teknolojilerine ve havacılık da dahil olmak üzere bu tür silahları teslim etme araçlarına sahip.

Ayrıca Sovyet tasarımı olan ve 100 kilometreden fazla menzile sahip Toçka-U operasyonel-taktik füzelerine de sahip. Ama daha fazlasını yapacaklar, bu sadece bir zaman meselesi. Sovyet döneminden kalma birikimleri var.

Bu nedenle, Ukrayna’nın taktik nükleer silah elde etmesi diğer bazı devletlere göre çok daha kolay olacak, özellikle yurt dışından teknolojik destek durumunda. Bu tür gelişmeleri fiilen yürütenlerin isimlerini şimdi vermeyeceğim. Ve bunu da dışlamamalıyız.

Ukrayna’da kitle imha silahlarının ortaya çıkmasıyla, dünyadaki, Avrupa’daki, özellikle bizim için, Rusya için durum en radikal şekilde değişecek. Bu gerçek tehlikeye tepkisiz kalamayız. Özellikle de tekrar ediyorum, Batılı hamiler, bu tür silahların Ukrayna’da ortaya çıkmasına yardım ederek ülkemize başka bir tehdit oluşturabilirler. Kiev rejiminin askeri pompalamalarının ne kadar ısrarla yapıldığını görüyoruz.

Yalnızca ABD, 2014’ten bu yana, silah, teçhizat ve uzmanların eğitimi de dahil olmak üzere bu amaçlar için milyarlarca dolar tahsis etti. Son aylarda Batı silahları, tüm dünyanın gözü önünde, meydan okurcasına sürekli bir akış halinde Ukrayna’ya geliyor. Ukrayna silahlı kuvvetlerinin ve özel servislerinin faaliyetleri yabancı danışmanlar tarafından yürütülüyor, bunu çok iyi biliyoruz.” dedi.

Son yıllarda, tatbikat bahanesi altında, NATO ülkelerinin askeri birlikleri, Ukrayna topraklarında neredeyse sürekli bulunuyor. Ukrayna birliklerinin komuta ve kontrol sistemi zaten NATO’dakilerle entegre. Bu, Ukrayna silahlı kuvvetlerinin komutasının, hatta ayrı bölüm ve birimlerin, doğrudan NATO karargahından kontrol edilebileceği anlamına gelir.

ABD ve NATO, potansiyel askeri operasyonların sahnesi olarak Ukrayna’ya girdi. Düzenli ortak tatbikatların net bir Rus karşıtı odağı var. Yalnızca geçen yıl, 23 binden fazla asker ve binden fazla ekipman bunlara katıldı.

2022’de diğer devletlerin silahlı kuvvetlerinin çok uluslu tatbikatlara katılmak üzere Ukrayna topraklarına kabulüne ilişkin bir yasa zaten kabul edildi. Öncelikle NATO birliklerinden bahsettiğimiz açık. Önümüzdeki yıl için bu türden en az 10 ortak manevra planlanıyor.

Bu tür faaliyetlerin, NATO askeri gruplaşmasının Ukrayna topraklarına hızla yığılması için bir örtü işlevi gördüğü açıktır. Dahası, Borispol, İvano-Frankivsk, Çuguyev, Odessa ve benzeri yerlere Amerikalıların yardımıyla modernize edilen hava limanları ağı, askeri birimlerin mümkün olan en kısa sürede transferini sağlayabilir.

Ukrayna hava sahası, ABD stratejik ve keşif uçaklarının, Rusya topraklarını izlemek için kullanılan insansız hava araçlarının uçuşlarına açıktır.

Amerikalılar tarafından inşa edilen Oçakovo’daki Deniz Harekat Merkezi’nin, Rus Karadeniz Filosuna ve tüm Karadeniz kıyısı boyunca altyapımıza karşı yüksek hassasiyetli silahların kullanılması da dahil olmak üzere NATO gemilerinin eylemlerini sağlamayı mümkün kıldığını ekleyeceğim. Bir zamanlar ABD Kırım’da benzer tesisler kurmayı amaçladı, ancak Kırımlılar ve Sivastopollular bu planları engelledi. Bunu her zaman hatırlayacağız.

Tekrar ediyorum, bugün Oçakovo’da böyle bir merkez konuşlandırıldı. 18. yüzyılda Aleksandr Suvorov’un askerlerinin bu şehir için savaştığını hatırlatmama izin verin. Onların cesaretleri sayesinde burası Rusya’nın bir parçası oldu. Daha sonra 18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan savaşlar sonucu Rusya’ya katılan Karadeniz bölgesi topraklarına Novorossiya adı verildi.

Şimdi Rus İmparatorluğu’nun devlet askeri figürlerinin isimleri gibi tarihin bu kilometre taşlarını unutmaya çalışıyorlar. Onlar olmadan modern Ukrayna’nın pek çok büyük şehri ve hatta Karadeniz’e çıkışı bile olmazdı.

Geçen günlerde Poltava’da Aleksandr Suvorov’un heykeli yıkıldı. Bu konuda söz bulamıyorum. Ne söylenebilir bu durumda? Öz tarihinizden mi, Rus İmparatorluğu’nun sözde sömürge politikasından mı vazgeçiyorsunuz? O zaman burada tutarlı olun.

Ukrayna Anayasası’nın 17. maddesinin, Ukrayna topraklarında yabancı askeri üslerin konuşlandırılmasını yasakladığını hatırlatmak istiyorum. Bunun kolay aşılanabilir gereksiz genelsellik olduğu ortaya çıktı. NATO ülkelerinin eğitim misyon merkezleri Ukrayna’da konuşlandırıldı. Aslında, bunlar yabancı askeri üslerdir. Bunlar ‘misyon’ olarak ancak adlandırıldı ve her şey tamam. Kiev’de NATO’ya katılma yönünde stratejik rota çoktan ilan edildi. Elbette, her ülke kendi güvenliğini sağlama ve askeri ittifaklarla anlaşma yapma hakkına sahiptir. Ancak, bilindiği gibi, uluslararası belgelerde, bir ülkenin güvenliğinin diğer ülkenin güvenliği pahasına güçlendirilmemesi gerektiğine ilişkin yükümlülükleri içeren eşit ve bölünmez güvenlik ilkesi açıkça yer almaktadır.

Burada ayrıca İstanbul’da kabul edilen 1999 tarihli AGİT’in (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) Avrupa Güvenliği Bildirgesi ile 2010 tarihli Astana Deklarasyonuna atıfta bulunabilirim. Başka bir deyişle, güvenliği sağlama yöntemlerinin seçimi, diğer devletler için bir tehdit oluşturmamalıdır. Ukrayna’nın NATO’ya dahil edilmesi, Rusya’nın güvenliğine yönelik doğrudan bir tehdittir. ABD, Nisan 2008’de yapılan NATO zirvesinde Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyesi olması yönündeki kararı dayattı. ABD’nin Avrupalı müttefiklerinin birçoğu, bu tür risklerin olduğunu o zaman da anlıyordu ancak, ‘büyük’ ortağın iradesiyle uzlaşmak zorunda kaldılar. Amerikalılar, müttefiklerini Rusya’ya karşı belirgin siyasetinin yürütülmesi için kullandı. İttifakın bazı üyeleri, Ukrayna’nın NATO’da peyda olmasına şimdi de yeterince şüpheli yaklaşıyor. Bununla birlikte, bazı Avrupa başkentlerinden bazı sinyaller alıyor. Bize ‘Neden bu kadar kaygılanıyorsunuz? Bu, hemen yarın olmaz.’ diyorlar. Amerikalı ortaklarımız da bize aynısını söylüyor. Tamam, biz de bunun bugün değilse, yarın olacağını söylüyoruz. Bu, tarih açısından neyi değiştiriyor? Temelde hiçbir şey değişmiyor.

Ayrıca, ABD yönetiminin, Ukrayna’nın doğusundaki eylemlerinin, bu ülkenin ittifaktaki kritere uyması ve yolsuzluğu yok etmesi durumunda NATO’ya alınması ihtimalini dışlamadığı yönündeki pozisyonunu çok iyi biliyoruz. Bununla birlikte, onlar, NATO’nun barışı seven, tamamen savunma amacını güden bir ittifak olduğu ve Rusya için herhangi bir tehdidin olmadığı konusunda bizi tekrar ikna etmeye çalışıyorlar. Onlar yine bize sözlerine güvenmeyi teklif ediyorlar. Ancak bu tür açıklamaların gerçek bedelini çok iyi biliyoruz. 1990’da Almanya’nın birleşmesiyle ilgili konunun istişare edildiği zamanda, ABD tarafı, NATO’nun yetki alanının ya da askeri varlığının doğuya doğru bir santimetre bile ilerlemeyeceği yönünde vaatlerde bulundu. Bu alıntıdır. Onlar, çok konuştu, söz verdi ve sonunda her şeyin boş bir ses olduğu ortaya çıktı. Sonradan, onlar Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya alınmasının, Moskova ile ilişkileri iyileştireceği, bu ülkeleri ağır tarihi mirasından kurtaracağı, hatta ve hatta Rusya için dost devletlerden bir kuşağın oluşturulacağı konusunda bizi ikna etmeye çalıştılar.

Her şey, tam tersi oldu. Bazı Doğu Avrupa ülkelerinin yetkilileri, Rus düşmanlığı ticareti yaparak, Rus tehdidiyle ilgili aşağılık kompleksleri ve klişelerini ittifakın içine soktu, öncelikle Rusya’ya karşı olması gereken toplu savunma yeteneklerinin geliştirilmesi konusunda ısrar etti. Üstelik bu, açık olmamız ve iyi niyetimiz sayesinde Rusya ile Batı arasındaki ilişkilerin yüksek düzeyde olduğu 1990’larda ve 2000’lerin başında gerçekleşti.

Rusya, birliklerin Almanya, Orta ve Doğu Avrupa devletlerinden çekilmesi dahil tüm yükümlülüklerini yerine getirerek, Soğuk Savaş’ın mirasının üstesinden gelinmesi sürecine büyük katkıda bulundu. Rusya-NATO Konseyi ve AGİT formatları dahil çeşitli iş birliği seçeneklerini sürekli teklif ettik. Bundan ziyade, üstelik kamuoyuna duyurmadıklarımı şimdi ilk defa duyuracağım.

2000 yılında, görev süresi sona eren ABD Devlet Başkanı Bill Clinton’a Moskova’ya gerçekleştirdiği ziyaret esnasında şunu sordum: ‘Amerika, Rusya’nın NATO’ya kabul edilmesi konusunda nasıl bir davranış sergiler?’ Bu konuşmanın tüm ayrıntılarını açıklamayacağım. Ancak, soruma verilen tepki yeterince ölçülüydü. Amerikalıların bu imkana gerçekte verdiği tepki, aslında ülkemize yönelik pratikte atılan adımlarından görülebilir.

Bunlar, Kuzey Kafkasya’daki teröristlerin açık şekilde desteklenmesi, Anti‑Balistik Füze Anlaşmasından çekilme vs. Sormak istiyorum: Tüm bunlar neden ve ne içindi? Pekala, bizi dost ve müttefik olarak görmek istemiyorsunuz ama neden bizi düşman yapıyorsunuz? Tek bir cevap var: Bu siyasi rejimimiz ve başka bir şeyle ilgili değil. Onlar, Rusya gibi büyük ve kendisine yeten ülke istemiyorlar. Rus yönündeki geleneksel Amerikan politikasının kaynağı budur. Güvenlik alanındaki tekliflerimize de yönelik tutumlar bundan kaynaklanıyor. Bugün, Batılı ülkelerin, NATO’nun doğuya doğru ilerlemeyeceği konusunda verdiği sözünü ne şekilde tuttuğunu görmek için haritaya bakmak yeterlidir. Bizi kandırdılar.

NATO’nun 5 kez genişleme dalgasını gördük. NATO’ya, 1999’da Polonya, Çekya, Macaristan, 2004’te Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovekya ve Slovenya, 2009’da Arnavutluk ve Hırvatistan, 2017’de Karadağ, 2020’de Kuzey Makedonya alındı. Sonuç olarak, ittifakın askeri altyapısı doğrudan Rusya’nın sınırlarına kaydı.

Bu, Avrupa güvenlik krizinin kilit nedenlerinden biri oldu, tüm uluslararası ilişkiler sistemini en olumsuz şekilde etkiledi, karşılıklı güvenin kaybına yol açtı. Durum, stratejik alanda da bozulmaya devam ediyor. Böylece, Romanya ve Polonya’da ABD’nin küresel füze savunma sisteminin geliştirilmesi ile ilgili füze bölgeleri oluşturuluyor. Burada bulunan füze fırlatma sistemlerinin Tomahawk füzeleri için kullanılabileceği çok iyi biliniyor. Yani, sözde savunma hedefi güden ABD füze savunma sistemleri, genişliyor ve böylece saldırmak için imkanlar ortaya çıkıyor.

Elimizdeki bilgiye göre, Ukrayna’nın, NATO’ya girmesinin ve NATO’nun altyapısının, burada ileride konuşlandırılması önceden belirlenmiş bir sonuç olduğuna ve ittifakın unsurlarının burada konuşlandırılacağına inanmak için her türlü neden var.

Bu iş zamana kalmıştır. Böyle bir senaryoda, Rusya’ya yönelik askeri tehditlerin birçok kez artacağını açıkça anlıyoruz. Ülkemize aniden saldırılması tehdidinin artacağına da dikkati çekmek istiyorum. Amerikan stratejik planlama belgelerinde, sözde saldırının önlenmesi amacıyla düşmanın füze sistemlerini vurma imkanı ile ilgili maddeler yer alıyor.

Peki ABD ve NATO için kimin en büyük düşman olduğunu da biliyoruz. Bu düşman Rusya’dır. Ülkemiz, NATO’nun belgelerinde resmen Avrupa Atlantik güvenliğine tehdit olarak ilan edilmiş durumda. Ukrayna da bu saldırıda lojman görevi görecek. Dedelerimiz bunu duymuş olsaydı, herhalde buna inanmazdı. Biz de buna inanmak istemiyoruz. Ancak bu böyledir. Bunun hem Rusya’da hem de Ukrayna’da anlaşılmasını istiyorum.

Ukrayna hava üslerinin birçoğu sınırlarımızın yakınlarında bulunuyor. Keskin hedef alan silahlar dahil buraya yerleştirilen NATO’nun taktik uçakları, ülkemizin en uzakta bulunan noktalarını vurabilecek: Volgograd, Kazak, Samara, Astrahan. İstihbarat unsurları olan keşif radarlarının Ukrayna topraklarında konuşlandırılması, NATO’nun Rusya’nın Ural kentine kadar hava sahasını kontrol etmesine yol açacak. En sonunda, Pentagon, ABD’nin orta ve kısa menzilli füzeler anlaşmasını bozmasının ardından, 5 bin 500 kilometrelik mesafede hedef vurabilen silahlar geliştiriyor. Bu tür sistemler Ukrayna’da konuşlandırılırsa, Rusya’nın Avrupa bölgesinde ve Ural kentinin ötesindeki topraklarında bulunan noktaları vurabilecek.

Tomahawk füzeleri, Moskova’ya 35 dakikada ulaşabilecek. Harkiv bölgesinden fırlatılan balistik füzeler 7-8 dakikada, hipersonik füzeler ise 4-5 dakikada ulaşabilecek. Bu, bıçağı doğrudan boğaza dayamaktır. Onların, NATO’yu doğuya doğru genişleterek, askeri altyapı ile teçhizatlarını Rusya’nın sınırlarına doğru konuşlandırarak, endişelerimizi ve uyarılarımızı tamamıyla göz ardı ederek, son yıllarda tüm bunları yaptıkları gibi bu planları hayata geçirmeyi düşündüklerinden eminim. Afedersiniz ama onlar, taleplerimize küfür etti ve istediklerini yaptı. Elbette, onlar iyi bilinen ‘İt ürür, kervan yürür’ sözündeki mantıkla davranmaya devam etmeyi düşünüyorlar. Bunu kabul etmediğimizi ve asla kabul etmeyeceğimizi hemen söyleyeyim.

Bununla birlikte, Rusya her zaman en zor sorunların siyasi diplomatik yöntemlerle müzakere masasında çözülmesinden yana oldu ve olmaya da devam edecek. Bölgesel ve küresel istikrar konusunda sorumlu olduğumuzun bilincindeyiz. Rusya, 2008’de Avrupa Güvenlik Anlaşması’nın yapılmasını teklif etti. Bu inisiyatif, herhangi bir uluslararası örgütün Avrupa Atlantik bölgesinde güvenliği başkalarının güvenliği pahasına güçlendirmemesiyle ilgilidir. Ancak, teklifimiz reddedildi. Rusya’nın NATO’nun faaliyetlerini sınırlamasına izin verilmesinin imkansız olduğu söylendi. Bundan ziyade, sadece NATO üyelerinin bağlayıcı güvenlik garantilerine yasal olarak sahip olabileceği bize açıkça söylendi.

Biz, Aralık 2021’de Batılı ortaklarımıza, Rusya ve ABD ile NATO arasında güvenlik garantileri ile ilgili anlaşma taslaklarını ilettik. ABD ve NATO’dan gelen yanıtlarda birçok ortak ifade vardı. Bu yanıtlar, rasyonel unsurları da içeriyordu. Ancak tüm bunlar, ikincil plandaki unsurlarla ilişkiliydi ve istişareleri yavaşlatma ve başka bir tarafa yönlendirme girişimleri olarak görüldü.

Buna gerekli şekilde tepki verdik. Tüm bu konuların birlikte ele alınması ve Rusya’nın temel tekliflerin dışına çıkılmaması şartıyla müzakere yolundan devam etmeye hazır olduğunu vurguladık. Bu teklifler üç önemli unsuru içeriyor. Birincisi, NATO’nun ileride genişlemesinin engellenmesidir. İkincisi, NATO’nun silah sistemlerini Rus sınırlarında konuşlandırmaktan vazgeçmesidir. Son olarak, ittifakın Avrupa’daki askeri potansiyel ve altyapısının, ‘Rusya-NATO Anlaşması’nın imzalandığı 1997 yılındaki haline getirilmesidir.

İşte tam da söz konusu temel tekliflerimiz göz ardı edildi. Batılı ortaklar, bir kez daha her devletin, güvenliğini sağlama yönündeki yolları özgürce seçme ve herhangi bir askeri ittifaka dahil olma hakkına sahip olduğu yönünde açıklamaları tekrar etti. Yani onların pozisyonlarında değişen bir şey yok. Aynı NATO’nun kötü şöhretli ‘açık kapı’ politikasına yönelik açıklamalar yapılıyor. Üstelik, onlar yeniden bize şantaj uygulamaya çalışıyor ve bizi yaptırımlarla tehdit ediyorlar. Onlar, Rusya’nın egemenliği ve Silahlı Kuvvetlerimiz güçlendikçe yine de yaptırım uygulayacaklar. Ukrayna’daki durumdan bağımsız olarak yaptırım saldırısının yapılması için yine de bahaneler bulunacak veya uydurulacak. Amaçları, Rusya’nın gelişimini durdurmaktır. Onlar, var oluşumuz ve egemenliğimiz, ulusal çıkarlarımız ve değerlerimiz konusunda taviz vermeyeceğimizden dolayı eskiden yaptıkları gibi resmen herhangi bir neden olmadan bunu yapacaklar.

Temel konularla ilgili eşit şekilde diyalog oluşturma tekliflerimizin cevapsız kaldığı, ülkemiz için tehditlerin arttığı durumda, Rusya’nın kendi güvenliğini sağlamak için gerekli önlemleri alma hakkına sahip olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Tam da bunu yapacağız.

Donbas’a gelecek olursak, Kiev yönetiminin, meselenin çözümüne ilişkin Minsk anlaşmalarına uymak istemediği yönündeki açıklamalarını sürekli duyuyoruz ve meselenin barış yoluyla çözülmesinden yana olmadığını görüyoruz. Kiev, tam zıttı, 2014 ve 2015 yıllarında olduğu gibi Donbas’ta Blitzkrieg’i (Yıldırım Savaşı) organize etmeye çalışıyor. Bu maceracı eylemlerinin ne şekilde sonlandığını hatırlıyoruz.

Şimdi, Donbas’taki yerleşim yerleri neredeyse her gün bombalanıyor. Oluşturulan büyük askeri grup, saldırılarda sürekli olarak uçak, ağır teçhizat, füze, topçu ve füze sistemlerini kullanıyor. Sivillerin öldürülmesi, abluka, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar dahil insanlara yönelik tacizler devam ediyor. Dediğimiz gibi, bunun sonu görünmüyor.

Batılı meslektaşlarımızın kendilerini parçası olarak gördüğü sözde medeni dünya, 4 milyon kişinin, sırf Ukrayna’da 2014’te yaşanan darbeyi kabul etmediği, agresif milliyetçilik ve neo-nazi yaklaşımlarına karşı çıktığı, en basit olan yaşama hakkına sahip olduğu, kendi dilinde konuşma mücadelesi verdiği için soykırıma maruz kaldığını yok sayarak bunu görmek istemiyor.

Bu trajedi nereye kadar devam edecek? Ne kadar buna sabredilebilir? Rusya, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün sağlanması için her şeyi yaptı, yıllar boyunca Donbas’taki durumun 12 Şubat 2015 tarihli Minsk anlaşmalarını onaylayan BMGK’nın (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi) 17 Şubat 2015 tarihli 2202 sayılı kararının uygulanması için ısrarla ve sabırla mücadele etti.

Her şey boşunadır. Devlet başkanları, parlamento (Verkhovna Rada) milletvekilleri değişiyor ancak Kiev’deki iktidarı ele geçiren rejimin agresif ve milliyetçi pozisyonu değişmiyor. Bu rejim, 2014’teki darbe girişiminin ve şiddet uygulama ve kan dökme yoluna girenlerin ürünüdür. Bunlar, Donbas meselesinin askeri çözüm dışında başka bir çözümünü kabul etmiyor.

Bu bağlamda, Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını bir an önce tanımak için çok geç kalınmış bir kararı almayı gerekli görüyorum.

Rusya Federasyonu Federal Meclisinin bu kararı desteklemesini ve sonra da her iki cumhuriyet ile dostluk ve karşılıklı yardım anlaşmalarını kabul etmesini talep ediyorum. Bu iki belge en kısa zamanda hazırlanacak ve imzalanacaktır.

Kiev’de iktidarı ele geçiren ve elde tutmaya çalışanlardan ise askeri eylemleri derhal durdurmasını istiyoruz. Aksi takdirde, Ukrayna topraklarında iktidardaki rejim, kanın dökülmesinden sorumlu tutulacaktır. Bugün alınan kararları ilan ederken, Rus vatandaşların ve ülkenin tüm vatansever güçlerinin, buna vereceği destekten eminim. Anlayışınız için teşekkür ederim.”

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

AB Yüksek Temsilcisi Borrell, Rusya’ya yönelik yaptırımları açıkladı

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.