Yusuf İslam’dan Sinead O’Connor’a vefa

0

BEĞENDİM

ABONE OL

News

0

Kendisi de 1977 yılında müslüman olarak Yusuf İslam adını alan ünlü şarkıcı Cat Stevens geçen hafta hayatını kaybeden Sinead O’connor’ı andı. O’connor için “Narin ruh” diyen Yusuf İslam “Hakikati söylemekte cesur ve korkusuzdu” ifadesini kullandı

The Anatolia Post / İrlandalı ünlü şarkıcı Sİnead O’Connor 26 Temmuz günü hayatını kaybetti. 2018 yılında müslüman olan ve Şüheda Davit adını alan şarkıcı arkasında gözü yaşlı sevenlerinin bıraktı.

Ondan iki gün önceyse İngiltere’de İngiliz Müslüman filozof, şair, araştırmacı, yazar Oxford Üniversitesi İlahiyat ve Dinler Fakültesi öğretim üyesi profesör Shabir Akhtar hayata veda etmişti..

Yusuf İslam O’Connor ve Akhtar’ı andı

Kendisi de 1977 yılında İslamiyeti seçen ve Yusuf İslam adını alan ünlü şarkıcı Cat Stevens, art arda bu dünyaya veda eden O’Connor ve Akhtar’ın andı.

“Yakın zamanda aramızdan ayrılan iki Müslüman ruh, Shuhada Sadaqat (Sinead O’Connor) ve Profesör Shabir Akhtar arasındaki çarpıcı benzerlik, vefatlarından birkaç gün sonra benim için netleşti” diyen Yusuf İslam he riki ismin de hakikati söylemekte eşit derecede cesur ve korkusuz olduğunu dile getirdi.

İnternet sitesinde bir makale kaleme alan İslam “İki doğru sesin ölümü” başlıklı yazısında şunları söyledi:

“Evet, zaman zaman alışılmışın dışında şeyler dile getirdim, ancak tepkiler beni zaman geçtikçe öfke patlamalarımı biraz yumuşatmaya zorladı. Belki de inançlarımı yeterince açık bir şekilde ifade etmediğim ve Gerçeği algıladığım gibi ifade edemememin üzerine küstah ‘sözlü alıntıların’ geniş çapta fırçalanmasına izin verdiğim için. 

Üzücü olan, onu kontrol eden ve şekillendiren medya ve müesses nizamın savunduğunu iddia ettiği özgürlükten giderek uzaklaşmasıdır. Sürekli olarak alternatif bakış açılarını bastırmaya meyletirken, ifade özgürlüğü ilkesine nasıl sadık kalınabilir? Kimin çıkarını koruyor? Halkın değil. Resmin tamamını bilmeyi haklı olarak hak ediyorlar, özellikle de bir sorun kamuoyunun gözü önünde gündeme getiriliyorsa ancak yalnızca kısmen ifşa ediliyor veya açıklanıyorsa.

Geçenlerde BBC’nin internet sitesinde, Sinead O’Connor’ın hayatının İrlanda’da yaptığı etkiyle ilgili bir makaleyi, büyük ve etkili hanımefendinin İslam’ı benimsediğinden bir kez bile bahsetmeden okumak beni öfkelendirdi. O bir Müslümandı ve Shuhada Sadaqat (kelimenin tam anlamıyla, Gerçeğin Tanığı / Şehidi) adını aldı. Yüzsüz ve utanç verici gazetecilik sahtekârlığı. İşte buydu. Ve maalesef öyle kalıyor. 

Sinead, farkında olmadan tüm hayatı boyunca Müslüman olduğunu açıkladığında, benim de İslam’ın öğretilerine maruz kaldığımda -en sonunda- keşfettiğim aynı inanılmaz muammayı ifade ediyordu. Gazetecilik manşetlerinin veya söylentilerin İslam’ı değil; etnik önyargı, çarpıtma veya tarafgirlik yoluyla görülen İslam değil, gerçek bilgi arayanlara vahyedilen İslam.

Kişinin cehaletiyle yüzleşmesi, özellikle toplum içinde kolay değildir, ancak bir kez yüzleşildiğinde, deneyim gerçekten özgürleştirici olabilir. 

Sinead veya Shuhada, ona ne ad verirseniz verin; aynı kişi! Onun (ya da benim gibi) gibi itibara ve nüfuza sahip bir kişinin, sonunda takip etmek için bir inanç seçmesi ve hayatlarını buna göre ayarlaması durumunda meydana gelen, zihin ve kalpteki muazzam dönüşümün ardındaki temel nedeni göz ardı etmeyin. . 

Tanrı Sinead’i asla terk etmedi, o sadece kalbindeki merak ışığının yol göstermesi için karanlıkta kendini eğitmesine rağmen, sadece İlahi Birliğe giden eve giden bir yol buldu. Aramızdan ayrıldıktan sonra gerçekte kim olduğunu, ne olmak istediğini ve nasıl hatırlanacağını gizleyerek hayatındaki ışığı ve yaşamsal ilgiyi söndürmeyin. 

Hayatının ve hikayesinin geriye kalan tek eki, gerçekte nasıl öldüğüne dair açıklanamayan gizemdir; Elli altı, tıbbi nedenler dışında insanların geçmesi için yaygın bir yaş değildir. Halkın, ölümünün koşullarını ve nedenlerini daha iyi anlamasına yardımcı olabilecek bilgiler çok azdı veya hiç olmadı. Sadece dua ediyor ve umuyorum ki, daha fazlası açığa çıktığında, kendi önyargılı çıkarlarının peşinde koşan güçlü basın adına daha fazla çarpıtma, yanlış anlama veya sessizliğe yer bırakmaz.

Rahmetli Profesör Shabbir Akhtar’a gelince, Allah ona huzur versin, o, birçok kriz anında güzel ve zekice konuşabilen ve medyaya meydan okuyabilen tek sesti. Bazen tartışmalı görüşleriyle tanınan İslamofobiye karşı cesurca savaştı ve modern dünyadaki eğilimleri ve bunun Müslüman ruhu üzerindeki etkisini tahmin etme konusunda oldukça yetenekliydi. 1989’da Avrupa’da Müslümanların soykırımla karşı karşıya kalacağını yazdı. Srebrenica bundan kısa bir süre sonra oldu.

Ayrıca Şeytan Ayetleri etrafındaki tartışmalarda son derece açık sözlüydü ve aynı zamanda Müslüman akademisyenin post-modern çağdaki teknolojik ve bilimsel zorluklara karşı başarısız tepkisini oldukça eleştiriyordu. Parlak, ışık saçan bir akıl ve yıldız, onun yeryüzündeki kısa döneminde sadece birkaç kişinin bir an için görebilmiş olduğu.

Ailelerin Allah’ın izniyle sabırla huzur ve rahatlık bulmaları için dua ediyoruz. Şüphesiz, kendimiz ve Şuhada ve Şabbir gibi ruhlar için aradığımız cennet bir ve aynıdır, öyleyse hadi bu düşünce ile Tanrı’nın rahmetinin ve mağfiretinin nihai, tükenmez ümidinde birleşelim.”