Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî(ks)’nin Edep Gazeli - The Anatolia Post - Dünya'dan Güncel Haberler

Beşiktaş escort Etiler escort Nişantaşı escort

Sancaktepe escort Zeytinburnu escort Antalya escort Ankara escort Avrupa yakası escort Denizli escort Kocaeli escort Merter escort Nişantaşo escort Levent escort Çapa escort Etiler escort Mecidiyeköy escort Taksim escort Beşiktaş escort Bakırköy escort Bahçeşehir escort Esenyurt escort Avcılar escort Avrupa yakası escort bayan Beykoz escort Üsküdar escort Göztepe escort Erenköy escort Suadiye escort Kurtköy escort Tuzla escort Bostancı escort Ümraniye escort Pendik escort Kadıköy escort Kartal escort Ataşehir escort Anadolu yakası escort Bodrum escort Konya escort Muğla escort Malatya escort Gaziantep escort Eskişehir escort Ankara escort İstanbul escort Kayseri escort Adana escort Şirinevler escort Halkalı escort Marmaris escort Fethiye escort Sarıyer escort Maltepe escort Fatih escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Başakşehir escort Ataköy escort Alanya escort Samsun escort Muğla escort İzmir escort Diyarbakır escort Bursa escort Antalya escort İstanbul escort Göztepe escort Gaziantep escort Adana escort Adana escort Anadolu yakası escort Ankara escort İstanbul escort Ataşehir escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bağcılar escort Bahçeşehir escort Bahçeşehir escort Beşiktaş escort Beykoz escort Bodrum escort Bostancı escort Bursa escort Eskişehir escort Gaziosmanpaşa escort Kadıköy escort Kartal escort Kocaeli escort Konya escort Konya escort Konya escort bayan Malatya escort Pendik escort Şirinevler escort Taksim escort Ümraniye escort Adana escort Antalya escort Bursa escort İzmir escort Bodrum escort Eskişehir escort Konya escort İzmir escort Beylikdüzü escort Kayseri escort İzmir escort Pendik escort Eskişehir escort İstanbul escort escort Fatih escort Antalya escort escort bayan Samsun escort İstanbul escort Bursa escort Antalya escort bayan Antalya bayan escort Antalya escortlar Adana escort Bursa escort İzmir escort Diyarbakır escort Maltepe escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Şirinevler escort Ataköy escort Halkalı escort İstanbul escort Şişli escort Kayseri escort Antalya escort Mersin escort Mersin escort Mersin escort Şişli escort Mersin escort Kayseri escort

30 Nisan 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

ataşehir escort
a Öğle Vakti 12:58
İstanbul 15°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî(ks)’nin Edep Gazeli

Allah(cc) ve Resûlünün(sav) aşkında yolumuzun rehberi, aşkın kutbu Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî(ks), edep hakkındaki aşağıdaki gazelini[1] daha önceki haftalarda açıklamaya çalışmıştık. Bu hafta ise, bütünlüğe erişmek maksadıyla gazeli ve açıklamaların tamamını yayınlayalım.

Allah(cc) ve Resûlünün(sav) aşkında yolumuzun rehberi, aşkın kutbu Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî(ks), edep hakkındaki aşağıdaki gazelini[1] daha önceki haftalarda açıklamaya çalışmıştık. Bu hafta ise, bütünlüğe erişmek maksadıyla gazeli ve açıklamaların tamamını yayınlayalım.

Hâce der-yâb ki can der ter-i insan edebest

Hâce envâr-ı dil u dîde-i merdân edebest

“Ey kişi, bilmiş ol ki, insanın tâzeliği içindeki can edeptir.

Allah erlerinin gözü ve kalplerinin nûrunun aydınlığı, edeptir.”[2]

İnsan, esfel-i sâfilînde iken: emmâre nefsinin hevâsını ilâh edinir, şeytana kulluk eder, “geçici, aldatıcı ve oyalayıcı” dünyânın süslerine kalbî muhabbetle bağlanır ve de tanrılaştırdığı benliğine taparak “bencilce” hayât sürer. Tevhîdden uzaklaştıkça zulmü kalınlaştırır, “sevgisizce”, “esfel-i sâfilîn” bataklığında battıkça batar. Rûhu, hevâsının boyunduruğu altında emmâre nefsinin esîridir. Tutulduğu yer ise, günâhlardan dolayı zulmet (siyah noktaların kalbi kaplamasından dolayı oluşan karanlık) ile dolmuş kalbin içinde, benlik duvarının ardındadır. Benlik duvarının arkasından rûhun sesi pek işitilmez. Bu duvar yıkılmadıkça rûh hürriyetine kavuşamaz.

Allah(cc) eri, Allah(cc) dostu, yalnız âlemlerin Rabbi Allah(cc)’a kulluk edendir, Hz. İnsândır. Hz. İnsân, rûhunu emmâre nefsin esâretinden kurtarmakla kalbinde Allahü(cc) Teâlâ(cc)’nın nûru vardır ve bu nûr ile kalbi aydınlanır. Boyunduruk altında olmayıp nûra kavuşan rûh, kıpır kıpır ve tap tâzedir. Bu hürriyetin sebebi, edeptir. Çünkü edebin kemâli, kişi ihsân derecesinde sâlih amel etmeye gayret ederken, düşüncesizce davranmakla hatâ edip kendi bünyesinde ve etrâfında tevhîdi bozduğunu fark edince, kalbinde duyduğu hayâ hissi ile olur. Bu hissi pişmanlık, nedâmet olarak da niteleyebiliriz. Pişmanlık duymak, benlik duvarından kerpiç koparmakla rûhun sesinin duyulduğunun işâretiyken, akabinde akan göz yaşları rûhun mutluluğudur.

Edep sâyesindedir ki hayâ hissi ile kişi pişmân olup tövbe eder, kalbindeki günâhları göz yaşları ile yıkar. Böylelikle kalpte hasıl olan Allah(cc)’ın nûru gözlerden nazarla yayılır.

Âdem ez âlem-i ulvîst ne süflî der-yâb

Ravnâk-ı gerdîş-i gombed-i devrân edebest

“İnsan süflî, düşüklükler âleminden değil, ulvî, yücelikler âlemindendir. Bunu iyi anla. Ve şu gökkubbenin dönüşü ve devranın gidişindeki revnâk, güzellikler de edeptendir.”

İnsanların bir kısmı, rûhlar âleminde, elest bezminde: “Evet, Sen bizim Rabbimizsin” diye âlemlerin Rabbi Allah(cc)’a söz vermiştir. İnsan, meleklerin “secde ettiği” Âdem’in neslindendir ve Allah(cc)’ın rûhundan kendisine “rûh üfürülmüştür.” İnsan, ahsen-i takvîm üzere, yaratılmıştır. Cemâdât, nebâtât ve hayvânât kendisine râm edilen insan, âlemlerin Rabbi Allah(cc)’ın yeryüzündeki halîfesidir. Kur’ân’da geçen bu hakîkatler, insanın ulvî âlemden geldiğini ortaya koyar. Bunu iyi anlamamız nasîhat edilmektedir. Bu kavrayışın gerektirdiği şekilde hayât sürersek, halîfelik emânetine hıyânet etmemiş, “elest bezminde” vermiş olduğumuz sözü tutmuş oluruz. Bu ise, bizlerin “emin” (güvenilir) sıfatıyla sıfatlanmamıza sebep olur.

Kur’an’da ayın, güneşin, gece ve gündüzün Azîz ve Alîm Allah’ın takdîri ile belli yörüngeler ve ritim ve rutinlere bağlandığı açıklanmaktadır.[3] Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî(ks), ay, güneş, gece ve gündüzün Azîz ve Alîm Allah(cc)’ın sözünü dinlemek, sözünden dışarı çıkmamak güzelliği ile edebe riâyet ettiklerini söylemektedir.

Ger to hâhî ki kadem ber-ser-i iblis nehî

Dîde buşka vü bibin kâtil-i şeytan edebest

“Eğer şeytanın başını ezmek istiyorsan edep sâhibi ol. Gözünü aç, gör ve bil ki, şeytanı öldüren şey edeptir.”

Edepsizliğin ilk örnekleri, Kur’ân’da İblîs olarak geçen şeytanın ettikleridir. Şeytanın “edepsizce” davranmasının sebebini Kur’ân, “kibir” olarak nitelendirmektedir. Yaptıklarına bakarsak, şeytanın edepsizliğinde beş cihet görebiliriz: Söz dinlememek, akıl öğretmeye kalkmak, iftirâ etmek, kafa tutmak ve cedelleşmek. “Âdem(as)’e secde et” emrine isyânında karar kılan, “ben” “daha” “hayırlıyım” diyerek alemlerin Rabbi Allah(cc)’a akıl öğretmeye kalkan, özür dilemediği gibi “kendisini azdırdığı suçlamasıyla” Allah(cc)’a iftirâ eden, geri plandaki hasediyle: “Niye ben değil de o?” diye sorgulayıp kafa tutan ve de insanlardan “samîmî” olanları hariç azdıracağını söyleyerek kînini kusan İblistir.

Şeytan ile mücâdelemizde vesveselere karşı en etkili silâhımız, “istiâzedir”; yani Allahü Teâlâ(cc)’ya sığınmaktır. “İstiâze”, aynen eve giren hırsızı kaçırmak için ışıkları açmak misâli şeytanı kaçırmak, böylece vesvesesini kesmek gibidir. Ondan sonra kişi, nefsiyle başbaşa kalır. O zaman da şöyle duâ edilir: “Allah’ım, göz açıp kapayıncaya kadar da olsa beni nefsimle başbaşa bırakma.”

Şeytanın âdetâ at oynattığı alanlardan birisi, öfke halidir. “Yiğit, güreşte (kazanan) değildir. Yiğit, gazâb ânında nefsine hükmedendir” hadîsinden, yiğitliğin asıl mânâsının kişinin nefsi için öfkelenmemesi olduğu anlaşılır. Öfkeyi yutabilmek, nefsimiz için öfkelendiğimizi hemen fark etmek ve öfke ânında Allahü Teâlâ(cc)’ya istiâze ederek öfkenin geçmesini niyâz etmekle mümkün olur. Öfkeli birisini gören Efendimiz(sav), şöyle buyurmuştur: “Ben bir kelime biliyorum ki eğer şu adam o kelimeyi söylese muhakkak öfkesi geçer. O kelime: “Eûzü billâhi mineş-şeytânir-racîm” sözüdür.”

Netîce îtîbâriyle, şeytan ile edep sâyesinde mücâdele edebiliriz. Bu edebin kapsamı: şeytanın edepsizliğini kavrayıp tam tersini yapmak; hâssaten nifâk, kibir, haset ve kinden uzak durmak, âlemlerin Rabbi Allah(cc)’a isyândan kaçınmak, şeytan vesvesesi ve öfke ânında istiâze etmektir.

Âdemîzâde eğer bi edebest, âdem nîst

Fark der cism-i benî-Âdem ü hayvan edebest

“İnsanoğlunda eğer edep yoksa, bilin ki o insan değildir. İnsanoğlunun cismiyle hayvan arasındaki fark edep dolayısıyladır.”

Köpekler yemekleri için kavga ederler; paylaşmamaları onlar için fıtrîdir, kemâlâtlarına aslâ zevâl getirmez. Fakat mîrâs paylaşımlarında “karındaşların” bencilce dürtülerle mahkeme kapılarında yumruklaşmaları, insanın hayvanlar gibi başıboş davranmakla içine düştüğü seviyesizliği göstermesi açısından çarpıcıdır.

Hayvanlar, nefislerinin hevâsı doğrultusunda içgüdüleriyle hareket ederler. İnsan, hayvanlar gibi başıboş bırakılmış değildir. İrâdeyi kullanmamak da aynen zulme kastetmek (meselâ yine mîrâs paylaşımlarında fitne fesat çıkarmak, hattâ pusu kurarak kan dökmek) gibi zulümdür. Zulümden kaynaklanan “sevgisizlik”, insan için eksikliktir, “nâkıslıktır.” Kâmil “olan”, nâkıs “kalandan” üstündür. Ahsen-i takvîm üzere yaratıldığı hâlde irâdesizce davranmakla zulmettiği için sevemeyerek “nâkıs” “kalan” insan, yaratılışları icâbı başıboş davrandıkları hâlde “kemâl” üzere “olan” hayvanlardan daha aşağı seviyededir ki böylesi seviyesizliğe, “esfel-i sâfilîn”, “sefillerin en sefîli” denir.

“Hz. İnsân”, “sûrette” ve “sîrette” insandır. Esfel-i sâfilînde “insan elbisesi giyen” insan, sîrette hayvanlardan daha aşağıdadır. İrâdeyi kullanıp başıboşluktan kurtularak ve zulme kastetmeyerek zulmü günbegün terk etmek; böylelikle sevebilmek, insanı hayvanlardan ayırır. Hz. Mevlânâ(ks)’nın vurguladığı bu fark, edeptendir.

Çesm buşka vü bibin cümle kelâmullâh râ

Âyet âyet hemegî ma’ânî-i Qur’ân edebest

“Gözünü aç! Dikkat et! Tamâmen Allah kelâmı olan Kur’ân’a iyice bak! Âyet âyet bütün Kur’ân’ın mânâsı edeptir ve Kur’ân’a edeple îmân et.”

Gazelde edeple ilgili buraya kadar bir çok hususlara temâs edildi ve hepsine Kur’ân’dan âyetlerle deliller gösterildi. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî(ks), bu beytiyle Kur’ân’ı anlamaya çalışanlara, tefekkür edenlere, edep perspektifinden bakmalarını: “Gözünü aç!” diyerek vurgularken Kur’ân baştan aşağı edebi anlatmaktadır, demektedir.

Efendimiz(sav) canlı Kur’ân’dır. Öyleyse onun bizlere teblîğ ettiği İslâm da, mesajı tevhîd de edeptir, demek mümkündür. Bizler, Efendimiz(sav)’e taklîtten tahkîke tâbi olmak istiyorsak, onun kutlu istikâmet yolu sırât-ı müstakîmde seyretmeyi arzuluyorsak, sünnetini hayâtımıza tatbîk etmeyi diliyorsak, edebe odaklanmalı, onun hayâtını da edep çerçevesinden tetkîk etmeliyiz. Ancak bu şekilde edebi öğrenir, akleden kalbimizle kavrar ve hayâtımıza uygulayabiliriz.

Gerdern ez akl suâlî ki bâşed îmân

Akl der-gûş-i dilem goft ki îmân, edebest

“Akla sordum, nedir îmân? Akıl, kalp kulağıma eğilip dedi ki îmân, edeptir.”

 “Ulvî akıl”, rûhun niyâz ettiği hayır niyeti, irâde kuvvetiyle bedeni kontrol ederek hayır amel hâline getirir. Aklın, irâdeyi kullanmayan, zulümden yana kasteden, rızâyı ve aşkı idrakte âciz kalan “zâlim” bir yönü de vardır. Aklın bu yönü, “süflî akıldır.” “Süflî akıl”, “dürtüsel” hâlde veyâhut planlayarak “kasten”, bedene hâkim vaziyette, şer niyeti şer amel olarak gerçekleştirir. Yumruk atana hiç düşünmeden yumruk atmak veyâhut da pusu kurarak cinâyete kastetmek gibi. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî(ks)’nin: “Aşkın şerhinde akıl, çamura saplanmış eşek gibi yattı kaldı” ve “Aklı Mustafâ’nın önünde kurbân et ve de ki: “Hasbiyallah” (Allah bana yeter)” nasîhatinde vurguladığı aşkı anlamadaki çâresiz kalan; dolayısıyla kurbân edilmesi gereken akıl, işte bu “süflî akıldır.”

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî(ks)’nin sorduğu akıl, “süflî akıl” değil, “ulvî akıldır.” Îmânın ne olduğunu ancak “ulvî akıl” hakîkatiyle söyleyebilir. Şunu da belirtmek gerekir ki “süflî akıl”, îmân hakkında ne söylüyorsa, îmân o değildir.

Edep, eline, diline ve beline sâhip olmaktır; edep Müslümanlığın ve îmânın şartıdır, denilmişti Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî(ks)’nin sorduğu “ulvî aklın” verdiği: “îmân edeptir” cevâbını böylelikle anlayabilmekteyiz. Öyleyse, îmân sahibi olmak istiyorsak, edebe odaklanmalıyız.

Şems-i Tebriz hâmuş kûn ki toy-i sırr-ı hudâ

Enver-i efdâl-u in şem-i sebistan edebest

“Ey Şems-i Tebriz, suskun ol! Sus ki bu bir ilâhî sırdır. Ancak şu kadar söylenebilir, dile gelebilir ki, geceleri ve karanlıkları aydınlatan îman mumunun en parlak ve en üstün aydınlığı edeptir.”

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî(ks), gazellerinin çoğunun sonunda kendi adını veyâ mahlasını söyleyeceği yerde, Şems, Şems-i Tebrîzî isimlerini mahlas olarak kullanmıştır. Dolayısıyla, suskun olmasını söylediği kişi bizâtihi kendisidir. Edebin ilâhî bir sır olduğunu belirtirken, iç yüzünün ifâde ettiği bâtınî mânâyı herkesin anlayamayacağını söylemektedir. Çünkü ilâhî sır, ancak akleden kalp ile kavrayabildikçe açılır. Günlük hayâtımızda da benzer bir durum vardır. İlkokul öğrencisi için kimyâ denklemleri veyâ fizik formülleri sırdır, çünkü o yaş ve seviyede anlaşılmaları mümkün değildir. Bu talebeye illâ da bu denklemleri veyâ formülleri öğretmeye kalkmak, süt emmesi gereken bebeğe bulgur pilavı yedirmek misâlidir. Yani, insanlarla muhâtapların kavrayış seviyelerine uygun bir seviyede iletişim içinde olmak önemlidir. Efendimiz(sav)’in bir Necid bedevîsine buyurdukları ile Hz. Ebu Bekir(ra) veyâ Hz. Ali(cc)’ye söyledikleri bir olmayacağı gibi.

Dolayısıyla, edebin bizlerin anlayamayacağımız mânâları vardır. İnşAllah Efendimiz(sav)’e tâbi olup sünnetini hayâtımızda tatbîk ettikçe, taklîtlerimiz tahkîke dönüştükçe; yani ilme vâris kılınarak veyâ takvâda ilerlerken Allahü Teâlâ(cc)’nın bizlere bizzât öğretmesi sûretiyle bu mânâlar ardındaki sır perdeleri kalkacaktır.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî(ks), bizlere en son olarak bir ipucu vermektedir. Edebi îmân mumunun aydınlığına benzetiyor. Daha önce edep îmândır demişti. Edepli olursak imân mümkündür, ama ancak edepli “kalmakla” bu mum sönmeyecek, aydınlık geceleri ve karanlıkları aydınlatacaktır.

Peki, gece ve karanlıktan kasıt nedir? Bu karanlık, kalpteki zulmettir. Tövbe etmeyip günâhlar arttıkça siyah noktaların kalbi kaplaması, istilâ etmesidir. Bir noktadan sonra kalbin uyuması, kalp gözlerinin görmemesi, kalp kulaklarının duymamasıdır.

Hasılı, edep imândır, bu mumun sönmeden ışık vermesini sağlayan, edepte devamlılıktır. Hatâ ettiğimizde hatâmızı fark etmek, af dileyip derhâl ve bolca tövbe etmek, tövbemizi tutmada âlemlerin Rabbi Allah(cc)’tan yardım niyâz ederek tövbemizi nasûh kılmaktır.

Edepsizlikten âlemlerin Rabbi Allah(cc)’a sığınır, bizlere edep öğretmesini niyâz ederiz.

Allah(cc)’a emânet olun.


[1] Ö. Tuğrul İnançer, Dinle Neyden

[2] Nasıl rûhsuz bir bedene can denilemezse, işte onun gibi edep, rûh gibidir.

[3] Yasin 37-40: “Gece de onlara bir delîldir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar. Güneş de bir delîldir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdîridir. Ay’a gelince, ona menziller tâyin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.”

Kur’ân’ın 1400 yıl öncesinden bahsettiği dâiresel olmayan yörüngeler, dünyânın güneşin etrâfında ve ayın dünyâ etrâfında döndüğü hakîkati, batıda ancak Galilei, Kopernik ve Kepler tarafından 16. yy ve sonrasında keşfedilmiştir.

Mustafa TINMAZ

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

“Güneş battı”

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0