Beşiktaş escort Etiler escort Nişantaşı escort
Sancaktepe escort Zeytinburnu escort Antalya escort Ankara escort Avrupa yakası escort Denizli escort Kocaeli escort Merter escort Nişantaşo escort Levent escort Çapa escort Etiler escort Mecidiyeköy escort Taksim escort Beşiktaş escort Bakırköy escort Bahçeşehir escort Esenyurt escort Avcılar escort Avrupa yakası escort bayan Beykoz escort Üsküdar escort Göztepe escort Erenköy escort Suadiye escort Kurtköy escort Tuzla escort Bostancı escort Ümraniye escort Pendik escort Kadıköy escort Kartal escort Ataşehir escort Anadolu yakası escort Bodrum escort Konya escort Muğla escort Malatya escort Gaziantep escort Eskişehir escort Ankara escort İstanbul escort Kayseri escort Adana escort Şirinevler escort Halkalı escort Marmaris escort Fethiye escort Sarıyer escort Maltepe escort Fatih escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Başakşehir escort Ataköy escort Alanya escort Samsun escort Muğla escort İzmir escort Diyarbakır escort Bursa escort Antalya escort İstanbul escort Göztepe escort Gaziantep escort Adana escort Adana escort Anadolu yakası escort Ankara escort İstanbul escort Ataşehir escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bağcılar escort Bahçeşehir escort Bahçeşehir escort Beşiktaş escort Beykoz escort Bodrum escort Bostancı escort Bursa escort Eskişehir escort Gaziosmanpaşa escort Kadıköy escort Kartal escort Kocaeli escort Konya escort Konya escort Konya escort bayan Malatya escort Pendik escort Şirinevler escort Taksim escort Ümraniye escort Adana escort Antalya escort Bursa escort İzmir escort Bodrum escort Eskişehir escort Konya escort İzmir escort Beylikdüzü escort Kayseri escort İzmir escort Pendik escort Eskişehir escort İstanbul escort escort Fatih escort Antalya escort escort bayan Samsun escort İstanbul escort Bursa escort Antalya escort bayan Antalya bayan escort Antalya escortlar Adana escort Bursa escort İzmir escort Diyarbakır escort Maltepe escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Şirinevler escort Ataköy escort Halkalı escort İstanbul escort Şişli escort Kayseri escort Antalya escort Mersin escort Mersin escort Mersin escort Şişli escort Mersin escort Kayseri escort
20 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
35,1492
36,4302
2.937,28
10 Aralık 2024 Salı
İzmir, binlerce yıllık tarihi boyunca birçok farklı yönetim anlayışına, kültüre ve döneme tanıklık etti. Ancak modern bir sosyal demokrat belediyecilik anlayışını benimsemesiyle, halkın ve emekçinin yanında yer alma iddiasını taşır hale geldi. Ne var ki, son günlerde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ın aldığı kararlar, bu anlayışla taban tabana zıt bir tablo ortaya koydu. İzmir Kent Konseyi Şube Müdürlüğü’nün kapatılması ve bu birimde çalışan 12 emekçinin kışın ortasında işsiz bırakılması, ne sosyal demokrasiye ne de adalet duygusuna sığar.
Bu karar, sadece işten çıkarılan emekçilerin değil, İzmir halkının ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) değerlerine inanan milyonların vicdanında derin yaralar açtı. Daha da vahimi, bu emekçilerin işten çıkarıldıklarını SGK mesajı veya e-Devlet üzerinden öğrenmek zorunda kalmalarıdır. İnsan onuruna aykırı bu yöntem, bir sosyal demokrat belediye anlayışının bırakın temel değerlerini, insana saygı kavramıyla bile çelişmektedir.
CHP’nin kurmayları, genel başkan yardımcıları ve belediye başkanları, bu durumu görmezden mi gelecek? Dr. Cemil Tugay’ın uyguladığı bu politikalar, CHP’nin uzun yıllar boyunca halk arasında kurmaya çalıştığı güven duvarını yerle bir etmektedir. CHP’nin iktidar yürüyüşü, halkın desteğiyle şekillenir; bu destek ise ancak emekçilerin, hak sahiplerinin, yoksulların ve ezilenlerin yanında yer almakla sağlanabilir. Aksi takdirde, bu tür adaletsiz uygulamalar, CHP’nin sosyal demokrat kimliğini sorgulatır hale getirir.
Kışın soğuk yüzü yalarken kenti, çocuklarının gelecek hayallerini kuran aileler günün ilk ışıklarıyla sofralarına oturmaya hazırlanırken, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin işten çıkardığı 12 emekçinin yürek burkan hikâyesiyle yüzleşiyoruz. Hiçbir haklı gerekçe gösterilmeden, SGK’nın birkaç satır bir mesajıyla işsiz bırakıldıklarını öğrenen bu insanlar, sosyal adalete inanan milyonlar için derin bir yara oldu.
CHP’nin kalbindeki güçlü isimler, seslerini bu insanlara çevirebilecek mi?
Aylin Nazlıaka, kış günü ekmeği elinden alınan bu ailelere, “Neden bu kadar kolay vazgeçildi sizden?” diyebilecek mi?
Gökan Zeybek, bu insanların hangi işi yapmadığını sorgulayıp, “Vicdanı olan bir yönetim böyle mi davranır?” deme cesaretini gösterebilecek mi?
Gökçe Gökçen, iş hukukunun sadece mahkeme salonlarında değil, sosyal demokrasinin yüreğinde başladığını hatırlatarak, bu yanlışın düzeltilmesini isteyecek mi?
Yalçın Karatepe, tasarrufun, emekçinin hakkından değil israftan yapılacağını hatırlatıp, “Bu yaptığınız ne sosyal ne de demokratik!” diyebilecek mi?
Ve İzmir’in sokaklarını, meydanlarını, deniz kokusunu bilen İzmir milletvekili Deniz Yücel, “Başkan Tugay bunu İzmir’de yaparsa, başka yerlerde kim bilir neler olur?” diyerek, CHP’nin örnek olması gereken belediyeciliğini bu kötü tablodan kurtarabilecek mi?
Peki ya Murat Bakan, bu kervanın yanlış yola sapmasına göz yummayıp, “Cemil Tugay, dur ve kendine gel! Bu yanlıştan dönmezsen, sadece bu 12 insanın değil, bu şehrin onurunu da kaybedeceksin,” diyebilecek mi?
Yeni yıl umutların yeşereceği bir başlangıç olmalıydı. Ama şimdi, işsiz kalan bu emekçilerin yılbaşı sofrasında, gözyaşlarıyla çocuklarının yüzüne bakan gözlerdeki acı var. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin binlerce emekçisi ‘yarın bizde bir kısa mesajla işten çıkartılacak mıyız?’ endişesini yaşıyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu haksızlığa karşı adaletin sesi olabilecek mi? Yoksa sustukça, emekçilerin ve halkın partiden uzaklaşmasına seyirci mi kalacak?
Cumhurbaşkanlığı için adı geçen iki büyük belediye başkanı, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, bu haksızlığa sessiz mi kalacak?
Eğer sosyal adaleti savunan bir liderlik iddiası taşıyorsanız, bu tür zulümlere karşı çıkmazsanız, halk size güvenebilir mi?
Emekçinin alın terini, sofrasındaki ekmeği, çocuklarının yarınlara olan inancını koruyamıyorsanız, kime umut verebilirsiniz? İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay gibi isimler, bu hataları yapmaya devam ederse, CHP’nin iktidar yürüyüşüne en büyük engel yine kendi içinden çıkmış olacak. Çünkü halk, adaletsizliğe asla göz yummaz.
Bu yanlışların devam etmesine göz yumanlar, sadece bu emekçileri değil, bir ülkenin geleceğine olan inancı da yaralar. Şimdi, sosyal demokrasi sadece bir slogan mı, yoksa bir yaşam biçimi mi, bunu gösterme zamanıdır. CHP, kendi evini düzene sokamazsa, halkın evine adalet götürme iddiasını kaybedecektir.
Unutmayın, adalet sustuğunda, zulüm konuşur.
Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin umudu olma yolunda büyük bir sorumluluk taşımaktadır. Ancak bu umut, ancak ve ancak adaletli, vicdanlı ve emekçinin yanında duran bir anlayışla büyütülebilir. Cemil Tugay gibi uygulamalar, CHP’yi yalnızca emekçiden değil, halktan da uzaklaştırır. Bu uzaklık, iktidar yolundaki en büyük engeldir.
Bu uyarılar dikkate alınmazsa, CHP iktidar umudunu yitirebilir. Halk, adalet arayışında yalnız bırakılmayı unutmaz. Emekçilerin haklarını koruyamayan bir parti, toplumsal sorunları çözme konusunda halkı nasıl ikna edebilir?
CHP, sosyal demokrasiyi yalnızca dillerde bir slogan olarak taşımamalıdır. Sosyal demokrasi, emekçinin yanında durmayı, adaletli olmayı ve halk için hizmet etmeyi gerektirir. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı bu yanlışın düzeltilmesi, CHP’nin geleceği için bir dönüm noktası olabilir.
Dr. Cemil Tugay ve benzeri uygulamalar, sadece işten çıkarılan 12 kişinin değil, yarın işten çıkarılma korkusu yaşayan tüm bir halkın güvenine zarar verir. Bu güveni yeniden tesis etmek için hemen adım atılmalı, adaletin gereği yapılmalıdır. Aksi takdirde, CHP’nin tarihine “emekçinin yanında olmayan bir parti” olarak geçme riski vardır. Bu risk, yalnızca partinin değil, ülkenin geleceğini de tehlikeye atar.
Adalet yerini bulsun, emekçinin hakkı korunsun, halkın vicdanı huzur bulsun.
Türkiye 31 Mart Pazar günü yeniden sandık başına gidecek. 14 – 28 Mayıs milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçiminden 10 ay sonra yapılan bu seçim daha önceki seçimler gibi heyecan yaratmadı. En nihayetinde kentlerin ulaşım, temizlik ve altyapı sorununu çözmekle görevli kişilerin belirleneceği seçimde adaylardan çok parti başkanları öne çıktı. AK Parti’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan partinin adaylarına destek turuna çıkarken, CHP’de yeni genel başkan Özgür Özel aynı işi üstlendi. İYİ Parti Lideri Meral Akşener de kent kent dolaşırken, MHP Lideri Bahçeli bu kez sahaya inmeden destek oldu ittifak ortağına.
Seçimlerin yıldızı genelde adaylar olur ama bu seçimin yıldızı emekliler oldu. Geçim şartları Türkiye’nin enflasyonist ortamında her geçen gün daha da zorlaşan, bırakın açlık sınırını ölüm sınırında yaşayan milyonlarca emekli, hem parti başkanlarının hem de adayların listesinde ilk sırada. Tüm vaatler onlara yönelik. Emeklilerin ardından gözler gençler ve annelerde; özellikle ilk kez oy kullanacak Z kuşağını yanına çekmek isteyen adayların yapmayacağı yok gibi. Burada da vaatler gençlerin ceplerine harçlık koymaya kadar gidiyor.
Emeklilerde ise vaat listesi daha uzun.
Neler yok ki vaat listesinde… Aylık 5 bin lira ödemekten, belediyeye ait kurumlarda indirimlere, belli sınırlar çerçevesinde alışveriş yapılabilecek market anlaşmalarından, indirimli et, süt satışlarına kadar bir çok vaat ile emeklileri kendi yanına çekme telaşında adaylar ve partiler.
Bilmem bu vaatler size ne anlam ifade etti?
Bana sorarsanız aslında herkes, emekliler başta olmak üzere milyonlarca kişinin enflasyonun altında ezildiğini görüyor. Adaylar bu vaatleriyle de kalıcı çözümler yerine günü kurtarmanın peşine düşüyor. Zira biliyor ki emeklinin oyunu alan mührü de alır. Az değil bu ülkede 16 milyon emekli yaşıyor.
Örneğin 800 binden fazla seçmeni olan Aydın’da 280 binden fazla emekli yaşıyor. Bu oy kime giderse seçimi alacağı garanti.
Keza 11 milyon 314 bin 516 kişinin sandığa gideceği İstanbul’da da yaklaşık 3 milyon emekli yaşıyor. 3 milyon oyun seçim sonucu değiştireceği su götürmez bir gerçek.
Peki emekliler ne yapacak bu seçimde? Geçim mi, seçim mi sorularının cevabını arayan emekliler zor bir tercih yapacak. Şapkayı önlerine koyup, düşünüp taşınıp oy verecekler. Hangisi daha zor geçim mi, seçim mi?
Bu nedenle bu seçim, ‘sonucu en çok merak edilen seçimlerden biri’ olarak kabul ediliyor. Yaşanan geçim sıkıntısının sandığa ne kadar yansıyacağı, sonuçları ne kadar etkileyeceğini hep beraber 31 Mart akşamı göreceğiz. Bakalım siyaset duayeni Süleyman Demirel’in “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” sözü ne kadar gerçek olacak?
Siyasi partilerin 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’ne katılacakları milletvekili aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) teslim etmeleri için belirlenen süre bugün saat 17.00’de dolacak. CHP’de adayların belirleneceği Parti Meclisi toplantısı bu sabah toplandı. Ak Parti ise 16.30’de listelerini YSK’ya teslim edecek. İşte ne olacaksa saat 17’den sonra olacak
YSK’nın seçim takvimi işlemeye devam ediyor. Takvime göre siyasi partilerin milletvekili aday listelerini bugün saat 17.00’ye kadar YSK Başkanlığı’na sunması gerekiyor.
Şu ana kadar Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye Komünist Partisi, Halkın Kurtuluş Partisi ve Millet Partisi milletvekili adaylarına ilişkin listeyi YSK’ye sundu.
Teslim edilen listeler YSK tarafından incelenmeye başlanacak, eksiklik bulunması halinde bunların tamamlanması için 14 Nisan’a kadar süre tanınacak. Ardından geçici aday listeleri 15 Nisan’da, kesin listeler ise 19 Nisan’da ilan edilecek. Siyasi partilerin seçim çevreleri itibarıyla milletvekili kesin aday listeleri ile bağımsız adaylar, radyo, televizyon, Resmi Gazete ve illerde ilan edilecek.
Öte yandan CHP Parti Meclisi dün akşamdan bu yana 5 kez ertelendi. Toplantı bu sabah MYK toplantısının bitiminin ardından başladı ve yaklaşık 1 saat içinde bitti.
Aday listelerine son şeklinin verilmesinin ardından CHP’nin öğle saatlerinde aday listesini YSK’ya sunması bekleniyor.
Her seçimde adayların açıklandığı gün küçük çaplı kıyametler kopardı. Ancak bu seçimde ittifaklar nedeniyle daha büyük kıyametlerin kopması bekleniyor.
İttifak dahilinde kendi listesini çıkarmayan partilerin lokomotif partinin listesinde yer alacak olması bu kıyametin nedeni olacak.
Millet İttifakı’nda CHP’nin listesinden girecek olan Deva Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’nin seçilecek şehirlerde, seçilecek sıralarda adaylık beklentilerinin olması bu kıyametin sebebi olacak.
Kulislere yansıyan bazı bilgileri sıralayalım:
Emine Erdoğan’ın eski Özel Kalem Müdürü, Gelecek Partisi Genel. Başkan Yardımcısı Sema Silkin Ün, Denizli’de CHP listesinden aday olacak.
2015 – 2018 yıllarında İstanbul İl Başkanı olarak görev yapan şu anda da Gelecek Partisi Kurucular Kurulu Üyesi olan, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı & Teşkilat Başkanı olarak görev yürüten Selim Temurci İstanbul’dan,
Eski AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, şu anda Gelecek partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Selçuk Özdağ Kayseri’den CHP listelerine girecek.
Diğer ittifak partilinin de seçilecek yerlerden adaylık beklentisi olduğu da bir gerçek.
Ki sona eren Parti meclisi toplantısının ardından bu beklentilerin karşılandığı yönünde bilgiler sızdı kulislere.
Listelerdeki yerleri belli olmasa da bu isimlerin aday listesinde olması pimi çekilmiş patlamaya hazır bir bomba gibi kabul ediliyor Çünkü vekillik bekleyen CHP’liler listede olsalar da bu isimlerle aynı listede olmak, onların altında kalmak ister mi, “ben CHP emekçisiyim bu listeler haksızlık” cümlesi kurarlar mı saat 17.00’den sonra göreceğiz.
Öte yanan CHP ve İyi parti 16 ilde fermuar liste formülü ile seçime girecek. Hangi parti güçlüyse o partinin listeleri ile seçime girilecek.
Cumhur İttifakında ise HÜDAPA ve DSP Ak Parti’nin listelerinden girecek seçime. Ama bu kanatta tam bir sessizlik hakim. Sızan bilgiler arasında listelerin son şeklini aldığı yönünde ve dediğimiz gibi 16.30’da Ali İhsan Yavuz listeyi YSK’ya teslim edecek
Ak Parti’de ağır toplar bu seçimde 3 dönem kuralına takıldığı için listelerde olmayacak.
Bu isimler arasında Meclis Başkanı Mustafa Şentop, Grup Başkanı İsmet Yılmaz, Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, Grup Başkanvekili Bülent Turan, Genel Başkanvekili Binali Yıldırım, Grup Başkanvekili Yılmaz Tunç, Parti Genel Sekreteri Fatih Şahin, Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, Genel Başkan Yardımcısı Vedat Demiröz bulunuyor.
Dünya kurulalı beri cevabı aranan sorudur: İnsan iyi midir, kötü müdür?
Şahsi fikrim insanın kötü olduğu, şartlar müsait olduğunda da o kötülüğün anında ortaya çıktığıdır. İnsan mecbur olduğu için iyidir, yakalanmayacağını bilse her türlü kötülüğü yapabilir diye de devam ederim fikrime.
Ama tabi bu bilimselliği kanıtlanmış, yüzde yüz doğru bir önerme değil. Sadece benim fikrim.
Ancak, Türkiye’nin yaşadığı son 1 hafta içimizdeki kötülüğün başkaldırmak için küçücük bir fırsat kolladığını gözler önüne serdi.
Diyeceğim odur ki, deprem oldu, binlerce kişi o enkazın altında kaldı ama enkazın altında aynı zamanda insanlığımız da kaldı.
Neler yaşadık bu süreçte de bu yargıya vardım ben?
Enkaz altında can çekişenler varken, yanlış ihbarlarla ekipleri olmadık yerlere gönderenleri gördük.
Sosyal medyadan yardım isteyen depremzedeyi arayıp dalga geçenini gördük.
Bölgede sahipsiz kalan dükkanların en son ürününe kadar yağmalandığını gördük.
Dükkanları geçtik, enkaz içinde bulunan para, ziynet eşyası hatta giyeceklerin bile alındığını gördük.
1 liralık ürününü 100 liraya satılmaya çalışıldığını gördük.
Bir tas çorbaya olmadık etiketler koyulduğunu gördük.
Yaşanan bir felaket yokmuş gibi normal hayatına, sosyal medyada “Laylaylom” paylaşımlarına devam edenleri gördük.
Enkazın altında biricik kızının can verdiğini öğrenen ve kendi elleriyle toprağa veren bir baba olan tiyatro sanatçısı Orhan Aydın’ın acısını sırf politik görüşleri aynı olmadığı için görmeyen, görmek istemeyen hatta “Komünist değil miydi bu, ateistti de, şimdi gömsün kızını kendisi” yorumu gördük, kanımız dondu. Bu nasıl bir acımasızlık ve nasıl bir empati yoksunluğudur diye…
Malatya’daki bir tekstil fabrikasının yönetiminin, deprem nedeniyle işe gidemeyen işçileri iş akitlerinin derhal ve tazminatsız olarak feshedileceği bildirerek tehdit ettiğini okuduk, bu kadar da olmaz diyerek.
Arama kurtarma çalışmalarına katılmak isteyen madencilere, işverenlerinin izin vermediğini ancak yıllık izinlerinden kullanırlarsa gidebileceklerinin söylendiğini duyduk, yanlış duymuş olmayı umarak…
Her şeyden önemlisi paranın geçmediği, 1 haftalık süreçte barınma telaşına düşen insanlara fahiş fiyatlarla ev kiralamaya çalışıldığını gördük.
İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran özellik vicdanıdır ama son 1 haftada vicdanın da rafa kalktığını gördük.
Evi başına yıkılmış, canını zor kurtarmış, belki en sevdiğini enkazın altında bırakmış, ya da toprağa vermiş acılı insanlar üzerinden para kazanmaya çalışmanın tanımını kim yapabilir?
Bu yazıya başlamadan hemen önce bir haber okudum Ankara’da kimse depremzedelere evini kiralamak istememiş. Kiralamak isteyenler ise rayicin iki kat üzerinde kira istemiş. Evlerini vermek istemeyenlerin gerekçesi ise “İlerleyen süreçte depremzedelerin kira ödemekte zorlanabilecek olmaları.”
Diyecek bir kelime bile yok bu düşüncenin karşısında.
Her şeyin “Bir an”lık olduğunu kanıtlayan deprem gibi bir felakete rağmen, yarınını her şeyden çok düşünerek, kendi başına bir felaket gelse ne yapacağını düşünmeyen insanoğlu doymak bilmez iştahını kabartan fırsatı görmezden gelemedi.
Evet hepsi bir istisna, bu saydıklarımızın karşısında milyonlarca insanımız depremzedelere yardım etmek için tek yürek oldu. Evindeki iki battaniyesinden birini yolladı, market raflarını bölgeye göndermek için boşalttı, yardım kampanyalarına ceplerindeki son paralarını gönderdi.
Ama bizim aklımızda kumbarasında oyuncak almak için para biriktiren çocuğun bağışından önce ne yazık ki acıdan nemalanan fırsatçılar kaldı.
Şimdi bir kere daha tekrarlıyorum yazımızın başlığındaki soruyu: “Sahi biz ne ara bu kadar kötü olabildik.”
Yaşadığımız felaketler aklımızda bazı fotoğraflarla kalıyor. 99 depremini elinde ekmeği ağlayan bir yaşlı amca fotoğrafı ile aklımıza kazıdık, Van depremini enkazın altından korkulu gözlerle bakan Yunus’un gözünden görmeye çalıştık. İzmir depreminde Ayda bebeğin enkazdan çıkarılışının fotoğrafını unutmadık.
Acının bir fotoğraf karesine sığmış haline baktık ağlamaklı gözlerle. Hala denk geldikçe o fotoğraflara aynı duyguları yaşıyoruz.
6 Şubat Pazartesi saat 04.17’de yaşanan Türkiye’nin küçük kıyamet’ini ise enkaz altında kalmış ve hayata veda etmiş 15 yaşındaki kızının elinin bırakamayan babanın donmuş hali anlatacak. Donakalmış bir baba, ölmüş bir evlat… Salt bir yalnızlık, salt bir acı… Fotoğraftan bile ulaştı hepimize, yüreklerimizi dağladı.
Bence bu depremin simge fotoğrafı budur. Üzerinden yüz yıl da geçse benim aklımda bu depremden bu fotoğraf kalacak. Hatta hiç silinmeyecek. Mesut Hançer isimli baba, depreme yatağında yakalanmış ve hayata veda etmiş kızı Irmak’ın elini dondurucu soğuğa rağmen bırakmamış, orada enkazın üzerinde öylece oturuyor.
Ölmüş çocuğunun enkaz altındaki elini bırakamayan baba.
Daha acısı ne olabilir?
Allah hiçbir anne babaya bu duyguyu yaşatmasın.
Fotoğrafı gördüğüm andan beri empati yapmaya çalışıyorum. Çocuklarımın yüzüne dalıp gidiyorum. Bu durumda olan biz olsaydık çıldırmadan nasıl durabilirdim, bilmiyorum.
Bu acının yaşanmasına sebep olan, öyle ya da böyle dahli olan herkes de ya bu dünyada ya da öte dünyada cezasını misliyle bulacaktır. En azından öyle düşünüp, buna inanıp içimi soğutmak istiyorum.
Meslek icabı 3 gündür bir sürü fotoğrafa baktım, bir sürü video izledim, acıyı duydum seslerde. Çaresizliğin somutlaşmış halini gördüm. İçim çekildi.
Bir yandan da aynı çaresizlik içimize çöreklendi. Bir şey yapamıyor olmak suçluluk hissettirdi.
Tok olmak, sıcak evde oturmak, sıcak yatakta uyumak, çocuklarıma sarılmak kendimi suçlu hissettirdi.
İnsanlar orda ölüyor biz burada her şeye rağmen gülebiliyoruz deyip ağlamaya başladık aniden.
Ahir ömrümde gördüğüm 5’inci ama en büyük deprem bu oldu. 1999 depreminde faal olarak muhabirdim, depremin olduğu bölge bu kez kendi memleketimdi. Şu an yakınlarına ulaşmaya çalışanların yaşadığı korkuyu ve acıyı aynen yaşadık.
Ardından 12 Kasım Düzce geldi…
Sonra Van…
Sonra bir diğer memleketim İzmir’de yaşanan deprem ve yine aynı korkular. Ablam, abim, yeğenlerim, çocukluk, gençlik arkadaşlarım, dostlarım. İç çarpıntıları ile telefon etmek, korkuyu iliklerine kadar hissetmek ve seslerini duyduğunda sevinmekten utanmak. Art arda gelen duygular bunlardı.
Başkalarını yaşamayalım inşallah diyeceğim ama bundan da umudum yok. Deprem kuşağında olan güzel ülkemde zaman zaman çıkarılan imar afları, denetimsizlik derken, ders almadan hayatımıza devam edeceğiz bir sonraki felakete kadar…
Her depremde verilen sözler yine verilecek, acılar soğuyana kadar anmalar düzenlenecek ve sonra sadece bir tarihten ibaret kalacak depremin günü ve saati.
Umarım bu kez yanılırım, umarım bu kez dersimizi alır, gerçekleşmesi neredeyse kesin olan yeni depremlere daha sağlam binalarla hazırlanırız.