Elif Yeşil, Author at The Anatolia Post - Dünya'dan Güncel Haberler

Beşiktaş escort Etiler escort Nişantaşı escort

bettilt giriş

26 Mayıs 2023 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

ataşehir escort
a Yatsı Vakti 02:00
İstanbul 22°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Elif Yeşil

Elif Yeşil

09 Nisan 2023 Pazar

Vekil adayları açıklanıyor, kıyamet kopacak

Vekil adayları açıklanıyor, kıyamet kopacak
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Siyasi partilerin 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’ne katılacakları milletvekili aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) teslim etmeleri için belirlenen süre bugün saat 17.00’de dolacak. CHP’de adayların belirleneceği Parti Meclisi toplantısı bu sabah toplandı. Ak Parti ise 16.30’de listelerini YSK’ya teslim edecek. İşte ne olacaksa saat 17’den sonra olacak

YSK’nın seçim takvimi işlemeye devam ediyor. Takvime göre siyasi partilerin milletvekili aday listelerini bugün saat 17.00’ye kadar YSK Başkanlığı’na sunması gerekiyor.

Şu ana kadar Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye Komünist Partisi, Halkın Kurtuluş Partisi ve Millet Partisi milletvekili adaylarına ilişkin listeyi YSK’ye sundu.

Teslim edilen listeler YSK tarafından incelenmeye başlanacak, eksiklik bulunması halinde bunların tamamlanması için 14 Nisan’a kadar süre tanınacak. Ardından geçici aday listeleri 15 Nisan’da, kesin listeler ise 19 Nisan’da ilan edilecek. Siyasi partilerin seçim çevreleri itibarıyla milletvekili kesin aday listeleri ile bağımsız adaylar, radyo, televizyon, Resmi Gazete ve illerde ilan edilecek.

CHP PM, 5 KEZ ERTELENDİ

Öte yandan CHP Parti Meclisi dün akşamdan bu yana 5 kez ertelendi. Toplantı bu sabah MYK toplantısının bitiminin ardından başladı ve yaklaşık 1 saat içinde bitti.

Aday listelerine son şeklinin verilmesinin ardından CHP’nin öğle saatlerinde aday listesini YSK’ya sunması bekleniyor.

İTTİFAKLARDA BEKLENTİ ÜST SEVİYEDE, KIYAMET KAPIDA

Her seçimde adayların açıklandığı gün küçük çaplı kıyametler kopardı. Ancak bu seçimde ittifaklar nedeniyle daha büyük kıyametlerin kopması bekleniyor.

İttifak dahilinde kendi listesini çıkarmayan partilerin lokomotif partinin listesinde yer alacak olması bu kıyametin nedeni olacak.

Millet İttifakı’nda CHP’nin listesinden girecek olan Deva Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’nin seçilecek şehirlerde, seçilecek sıralarda adaylık beklentilerinin olması bu kıyametin sebebi olacak.

Kulislere yansıyan bazı bilgileri sıralayalım:

GELECEK PARTİSİ CHP’DEN 7 VEKİL İSTEDİ

Emine Erdoğan’ın eski Özel Kalem Müdürü, Gelecek Partisi Genel. Başkan Yardımcısı Sema Silkin Ün, Denizli’de CHP listesinden aday olacak.

2015 – 2018 yıllarında İstanbul İl Başkanı olarak görev yapan şu anda da Gelecek Partisi Kurucular Kurulu Üyesi olan, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı & Teşkilat Başkanı olarak görev yürüten Selim Temurci İstanbul’dan,

Eski AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, şu anda Gelecek partisi Genel Başkan Yardımcısı olan  Selçuk Özdağ Kayseri’den CHP listelerine girecek.

Diğer ittifak partilinin de seçilecek yerlerden adaylık beklentisi olduğu da bir gerçek.

Ki sona eren Parti meclisi toplantısının ardından bu beklentilerin karşılandığı yönünde bilgiler sızdı kulislere.

Listelerdeki yerleri belli olmasa da bu isimlerin aday listesinde olması pimi çekilmiş patlamaya hazır bir bomba gibi kabul ediliyor  Çünkü vekillik bekleyen CHP’liler listede olsalar da bu isimlerle aynı listede olmak, onların altında kalmak ister mi, “ben CHP emekçisiyim bu listeler haksızlık” cümlesi kurarlar mı saat 17.00’den sonra göreceğiz.

Öte yanan CHP ve İyi parti 16 ilde fermuar liste formülü ile seçime girecek. Hangi parti güçlüyse o partinin listeleri ile seçime girilecek.

CUMHUR İTTİFAKINDA DURUM

Cumhur İttifakında ise HÜDAPA ve DSP Ak Parti’nin listelerinden girecek seçime. Ama bu kanatta tam bir sessizlik hakim. Sızan bilgiler arasında listelerin son şeklini aldığı yönünde ve dediğimiz gibi 16.30’da Ali İhsan Yavuz listeyi YSK’ya teslim edecek

AĞIR TOPLAR LİSTEDE YOK

Ak Parti’de ağır toplar bu seçimde 3 dönem kuralına takıldığı için listelerde olmayacak.

Bu isimler arasında Meclis Başkanı Mustafa Şentop, Grup Başkanı İsmet Yılmaz, Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, Grup Başkanvekili Bülent Turan, Genel Başkanvekili Binali Yıldırım, Grup Başkanvekili Yılmaz Tunç, Parti Genel Sekreteri Fatih Şahin, Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, Genel Başkan Yardımcısı Vedat Demiröz bulunuyor.

Devamını Oku

Sahi biz ne zaman bu kadar kötü olduk?

Sahi biz ne zaman bu kadar kötü olduk?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dünya kurulalı beri cevabı aranan sorudur: İnsan iyi midir, kötü müdür?

Şahsi fikrim insanın kötü olduğu, şartlar müsait olduğunda da o kötülüğün anında ortaya çıktığıdır. İnsan mecbur olduğu için iyidir, yakalanmayacağını bilse her türlü kötülüğü yapabilir diye de devam ederim fikrime.

Ama tabi bu bilimselliği kanıtlanmış, yüzde yüz doğru bir önerme değil. Sadece benim fikrim.

Ancak, Türkiye’nin yaşadığı son 1 hafta içimizdeki kötülüğün başkaldırmak için küçücük bir fırsat kolladığını gözler önüne serdi.

Diyeceğim odur ki, deprem oldu, binlerce kişi o enkazın altında kaldı ama enkazın altında aynı zamanda insanlığımız da kaldı.

Neler yaşadık bu süreçte de bu yargıya vardım ben?

Enkaz altında can çekişenler varken, yanlış ihbarlarla ekipleri olmadık yerlere gönderenleri gördük.

Sosyal medyadan yardım isteyen depremzedeyi arayıp dalga geçenini gördük.

Bölgede sahipsiz kalan dükkanların en son ürününe kadar yağmalandığını gördük.

Dükkanları geçtik, enkaz içinde bulunan para, ziynet eşyası hatta giyeceklerin bile alındığını gördük.

1 liralık ürününü 100 liraya satılmaya çalışıldığını gördük.

Bir tas çorbaya olmadık etiketler koyulduğunu gördük.

Yaşanan bir felaket yokmuş gibi normal hayatına, sosyal medyada “Laylaylom” paylaşımlarına devam edenleri gördük.

Enkazın altında biricik kızının can verdiğini öğrenen ve kendi elleriyle toprağa veren bir baba olan tiyatro sanatçısı Orhan Aydın’ın acısını sırf politik görüşleri aynı olmadığı için görmeyen, görmek istemeyen hatta “Komünist değil miydi bu, ateistti de, şimdi gömsün kızını kendisi” yorumu gördük, kanımız dondu. Bu nasıl bir acımasızlık ve nasıl bir empati yoksunluğudur diye…

Malatya’daki bir tekstil fabrikasının yönetiminin, deprem nedeniyle işe gidemeyen işçileri iş akitlerinin derhal ve tazminatsız olarak feshedileceği bildirerek tehdit ettiğini okuduk, bu kadar da olmaz diyerek.

Arama kurtarma çalışmalarına katılmak isteyen madencilere, işverenlerinin izin vermediğini ancak yıllık izinlerinden kullanırlarsa gidebileceklerinin söylendiğini duyduk, yanlış duymuş olmayı umarak…

Her şeyden önemlisi paranın geçmediği, 1 haftalık süreçte barınma telaşına düşen insanlara fahiş fiyatlarla ev kiralamaya çalışıldığını gördük.

İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran özellik vicdanıdır ama son 1 haftada vicdanın da rafa kalktığını gördük.

Evi başına yıkılmış, canını zor kurtarmış, belki en sevdiğini enkazın altında bırakmış, ya da toprağa vermiş acılı insanlar üzerinden para kazanmaya çalışmanın tanımını kim yapabilir?

Bu yazıya başlamadan hemen önce bir haber okudum Ankara’da kimse depremzedelere evini kiralamak istememiş. Kiralamak isteyenler ise rayicin iki kat üzerinde kira istemiş. Evlerini vermek istemeyenlerin gerekçesi ise “İlerleyen süreçte depremzedelerin kira ödemekte zorlanabilecek olmaları.”

Diyecek bir kelime bile yok bu düşüncenin karşısında.

Her şeyin “Bir an”lık olduğunu kanıtlayan deprem gibi bir felakete rağmen, yarınını her şeyden çok düşünerek, kendi başına bir felaket gelse ne yapacağını düşünmeyen insanoğlu doymak bilmez iştahını kabartan fırsatı görmezden gelemedi.

Evet hepsi bir istisna, bu saydıklarımızın karşısında milyonlarca insanımız depremzedelere yardım etmek için tek yürek oldu. Evindeki iki battaniyesinden birini yolladı, market raflarını bölgeye göndermek için boşalttı, yardım kampanyalarına ceplerindeki son paralarını gönderdi.

Ama bizim aklımızda kumbarasında oyuncak almak için para biriktiren çocuğun bağışından önce ne yazık ki acıdan nemalanan fırsatçılar kaldı.

Şimdi bir kere daha tekrarlıyorum yazımızın başlığındaki soruyu: “Sahi biz ne ara bu kadar kötü olabildik.”

Devamını Oku

Acının bir fotoğraf karesine sığmış hali

Acının bir fotoğraf karesine sığmış hali
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yaşadığımız felaketler aklımızda bazı fotoğraflarla kalıyor. 99 depremini elinde ekmeği ağlayan bir yaşlı amca fotoğrafı ile aklımıza kazıdık, Van depremini enkazın altından korkulu gözlerle bakan Yunus’un gözünden görmeye çalıştık. İzmir depreminde Ayda bebeğin enkazdan çıkarılışının fotoğrafını unutmadık.

Acının bir fotoğraf karesine sığmış haline baktık ağlamaklı gözlerle. Hala denk geldikçe o fotoğraflara aynı duyguları yaşıyoruz.

6 Şubat Pazartesi saat 04.17’de yaşanan Türkiye’nin küçük kıyamet’ini ise enkaz altında kalmış ve hayata veda etmiş 15 yaşındaki kızının elinin bırakamayan babanın donmuş hali anlatacak. Donakalmış bir baba, ölmüş bir evlat… Salt bir yalnızlık, salt bir acı… Fotoğraftan bile ulaştı hepimize, yüreklerimizi dağladı.

Bence bu depremin simge fotoğrafı budur.  Üzerinden yüz yıl da geçse benim aklımda bu depremden bu fotoğraf kalacak. Hatta hiç silinmeyecek. Mesut Hançer isimli baba, depreme yatağında yakalanmış ve hayata veda etmiş kızı Irmak’ın elini dondurucu soğuğa rağmen bırakmamış, orada enkazın üzerinde öylece oturuyor.

Ölmüş çocuğunun enkaz altındaki elini bırakamayan baba.

Daha acısı ne olabilir?

Allah hiçbir anne babaya bu duyguyu yaşatmasın.

Fotoğrafı gördüğüm andan beri empati yapmaya çalışıyorum. Çocuklarımın yüzüne dalıp gidiyorum. Bu durumda olan biz olsaydık çıldırmadan nasıl durabilirdim, bilmiyorum.

Bu acının yaşanmasına sebep olan, öyle ya da böyle dahli olan herkes de ya bu dünyada ya da öte dünyada cezasını misliyle bulacaktır. En azından öyle düşünüp, buna inanıp içimi soğutmak istiyorum.

Meslek icabı 3 gündür bir sürü fotoğrafa baktım, bir sürü video izledim, acıyı duydum seslerde. Çaresizliğin somutlaşmış halini gördüm. İçim çekildi.

 Bir yandan da aynı çaresizlik içimize çöreklendi. Bir şey yapamıyor olmak suçluluk hissettirdi.

Tok olmak, sıcak evde oturmak, sıcak yatakta uyumak, çocuklarıma sarılmak kendimi suçlu hissettirdi.

İnsanlar orda ölüyor biz burada her şeye rağmen gülebiliyoruz deyip ağlamaya başladık aniden.

Ahir ömrümde gördüğüm 5’inci ama en büyük deprem bu oldu. 1999 depreminde faal olarak muhabirdim, depremin olduğu bölge bu kez kendi memleketimdi. Şu an yakınlarına ulaşmaya çalışanların yaşadığı korkuyu ve acıyı aynen yaşadık.

Ardından 12 Kasım Düzce geldi…

Sonra Van…

Sonra bir diğer memleketim İzmir’de yaşanan deprem ve yine aynı korkular. Ablam, abim, yeğenlerim, çocukluk, gençlik arkadaşlarım, dostlarım. İç çarpıntıları ile telefon etmek, korkuyu iliklerine kadar hissetmek ve seslerini duyduğunda sevinmekten utanmak.  Art arda gelen duygular bunlardı.

Başkalarını yaşamayalım inşallah diyeceğim ama bundan da umudum yok. Deprem kuşağında olan güzel ülkemde zaman zaman çıkarılan imar afları, denetimsizlik derken, ders almadan hayatımıza devam edeceğiz bir sonraki felakete kadar…

Her depremde verilen sözler yine verilecek, acılar soğuyana kadar anmalar düzenlenecek ve sonra sadece bir tarihten ibaret kalacak depremin günü ve saati.

Umarım bu kez yanılırım, umarım bu kez dersimizi alır, gerçekleşmesi neredeyse kesin olan yeni depremlere daha sağlam binalarla hazırlanırız.

Devamını Oku

Bekleyen adamın gerçekleşen düşü

Bekleyen adamın gerçekleşen düşü
0

BEĞENDİM

ABONE OL

19 Eylül itibariyle dünyada bir dönem sona erdi. İngiltere’nin en uzun süre tahtta kalan ismi Kraliçe 2. Elizabeth sonsuzluğa uğurlandı.

8 Eylül öğle saatlerinde hastaneye kaldırıldığı, akşam saatlerinde de yaşamını yitirdiği açıklanan Kraliçe, 96 yaşındaydı ve 1.5 yıl önce sonsuzluğa uğurladığı büyük aşkı Prens Philip’e kavuştu. Görkemli yaşayan kraliçe, adına ve şanına yaraşır şekilde uğurlandı son yolculuğuna. Dünya üzerinden 500 ülkenin üst düzey yöneticileri ile yaslı İngilizler 70 yıllık  kraliçeye veda etti.

Elizabeth’in artık beklenen bu ölümü doğduğu günden beri tahtı bekleyen eskinin Prens Charles’ı günümüzün Kral 3. Charles’ının tahta giden yolunu “Sonunda” açtı. Ama sanki bu krallık biraz geç geldi. Az değil Charles tam 73 yaşında kavuşabildi tahta.

Elizabeth ve Philip çiftinin ilk çocuğu doğduğu andan itibaren kraliyetin varisi olacağı belliydi. Zira annesi o 4 yaşındayken beklenmedik şekilde tahta çıktı. O andan itibaren de zaten az olan anne- oğul ilişkisi daha da azaldı.

Son dönemin popüler Netflix dizisi Crown‘daki bir sahne anne oğul ilişkisinin neden az olduğunu açıklıyor aslında. Prens Philip’le konuşan Elizabeth oğlu Charles veliaht olduğu için ona her baktığında kendi ölümünü hatırladığından dem vuruyordu. Tabi bu sadece senaryo icabı da olabilir ama gerçeklik payının az da olsa olduğu düşünülebilir.

Her ne kadar Kraliçe büyük oğluna her baktığında ölümü aklına gelse de tam 96 yıl yaşadı ve oğlu da taht için bir “ömür” bekledi. Avrupa’da kiminin çocuk yaşta oturduğu tahta Charles ancak 5 torun sahibi bir dede olduğu yaşlarda oturabildi.  

Yazımızın başlığındaki “Bekleyen adam” Charles, gerçekleşen düşü de tahta eninde sonunda oturmasıdır.  Ancak Charles’in bir diğer rüyası da bu ölümle birlikte gerçeğe dönüştü. Gerçekten sevdiği tek kadın da bu sayede Birleşik Krallık’ın “Kraliçe”si oldu.

Bir zamanlar tüm dünyanın “ara bozucu” şeklinde tanımladığı ve pek de hazzetmediği Camilla Parker Bowles önce Cornwall Düşesi oldu, Charles tahta çıktığı andan itibaren de Konsort Kraliçe unvanını aldı.

Şimdi bekleme sırası Kral 3. Charles ile Prenses Diana’nın büyük oğlu Prens William’a geçti. Ailesinin büyüklerinin yaşam süreleri göz önüne alındığında 1982 doğumlu- 40 yaşındaki Prens’in önünde de Kral olmak için uzun bir yol olduğu söylenebilir.  

Şimdi hem İngilizler, hem İngiliz Milletler topluluğunun üyeleri hem de yeryüzündeki diğer ülkelerden  kraliyet ailesinin her adımını  izleyenler doğduğundan beri kral olmaya hazırlanan Charles’in nasıl bir kral olacağını merak etmeye başladı.  

Gözlerin her zaman üzerinde olduğu aile bundan sonra daha da dikkatli takip edilecek, her hareketin altından bir anlam çıkarılacak, çıkarılan anlamlar doğru olacak, yanlış olacak ama herkesin kabul ettiği ve gördüğü gerçek var ki İngiltere için hiçbir şey 8 Eylül’den önceki gibi olmayacak…

Not: Yazının başlığı usta gazeteci Cüneyt Arcayürek’in 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, Turgut Özal’ın ölümünün ardından Cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşküne çıkmasını anlattığı kitaptan alınmıştır.  O kitapta da Demirel Cumhurbaşkanlığı için beklemiş ve Özal’ın ölümüyle düşüne kavuşmuştur. 

Herkese düşlerine istedikleri anda kavuştuğu kavuşabildiği bir yaşam dilerim.

Devamını Oku

Bir hayat kaç bavula sığar?

Bir hayat kaç bavula sığar?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşın 40’ıncı gününe geldik. Bu sürede Birlemiş Milletler rakamlarına göre 4 milyon 176 bin kişi bir şekilde başka ülkelere geçti. Yani dünyanın 4 milyondan fazla yeni mültecisi oldu 40 günde. Tabi bu rakamlar sadece bilinenler. Kendi imkanları ile bir şekilde Ukrayna’dan ayrılanların kaç kişi olduğunu bilmiyoruz.

Biz, siz, yaşananları sıcak evlerinde, ellerindeki çay ya da kahvelerini içerek, kuruyemiş yiyerek, bir yandan çocuğunun başını okşayarak seyreden milyonlar bunu çok da anlayamayız değil mi?

Bir insanın evinden, yurdundan, köklerinden, doğduğu büyüdüğü topraklardan  ayrılmak zorunda olması nasıl bir duygudur? Bir daha ülkesine dönme, döndüklerinde bıraktıklarını bulma umutları var mıdır acaba gidenlerin?

Şimdilik 40 günlük olan savaşı sahada izleyen gazetecilerin dışında gelen fotoğraflara uzaktan bakan bizler üzülmenin dışında, empati kurmaya çalışıyoruz savaşın mağdurları ile. 

Her gün onlarca fotoğraf akıyor Ukrayna’dan. Yanmış yıkılmış binalar, bu binalarda kurtarma çalışması yapan ekipler, can havliyle oradan oraya koşturan insanlar… 

Ve tabii ellerinde bir bavul, en azından savaş nedeniyle ölmeyecekleri bir yerlere gitmek isteyenlerin seyr-ü seferini takip ediyoruz fotoğraflardan. Yüzlerde bir sürü duygunun izi var: Yorgunluk, umutsuzluk, korku, endişe, uykusuzluk, merak ve daha nicesi.   

Bu fotoğraflara bakarken ellerinde birer valiz ile sonu belirsiz bir yolculuğa çıkanları görünce istemsiz bir şekilde “Demek ki insanın hayatı bir bavula sığabiliyormuş” diye düşünmeden edemedim.

Çok değil 40 gün önce normal rutininde devam eden hayatlarında her birinin vazgeçemeyecekleri vardı. İlla ki kendisinin oturduğu bir koltuğu, en sevdikleri diziyi izledikleri bir televizyonları, değerli halıları, kristal avizeleri, kütüphaneler dolusu kitapları, takıları, tokaları, uğurlu ayakkabıları, çocuklarının o olmazsa uyuyamayacağı oyuncakları vs vs.

Ama iş hayatı kurtarmaya gelince hepsi geride bırakılıp sadece 1-2 günlük kıyafetin içine atılıverdiği bavullarla, nerede biteceği belli olmayan, sonunda nelerin beklediğini bilmedikleri yolculuğa çıkılabildi hemencecik.

Hayatları bir bavula sığdı milyonlarca kişinin. Sadece giysileri ile yola çıktılar. İstisna olarak bazılarının ellerinde çocuklarının oyuncak ayısını gördük, kucaklarında evcil hayvanlarını taşıyanları da…

Onun dışında kimse vazgeçilmez sandığı pek çok şeyi alamadı yanına. Bunun için ne zaman vardı ne de her şeyi içine alabilecek kadar büyük valizler…

Yani Ukrayna’daki büyük göç şu gerçeği ortaya çıkardı: Hayatımızdaki detaylar can söz konusu olduğunda önemsiz hale geliveriyor. Onlarsız da yaşayabiliyoruz. Onlar olmadan ölmüyoruz yani. O ayakkabıyı giymesek, o tokayı takmasak, değerli İran halılarımız, servet değerinde mobilyalarımız olmadan da sade ve yalın bir şekilde yaşayabiliyoruz aslında.

Evler dolusu eşyaya ihtiyacımız yok, yaşamımıza yetecek kadardan fazla paraya ihtiyacımız yok, lüks dairelere ihtiyacımız yok, saatte 300 km. yapan lüks araba(lara) ihtiyacımız yok, sadece barış içinde yaşayabileceğimiz bir vatana, sağlığa, korkmadan uyumaya, mutlu uyanmaya, sevdiğimizin elini tutmaya ihtiyacımız var günün sonunda…

Sahi sizin hayatınız kaç bavula sığar?

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.