Mustafa Tınmaz, Author at The Anatolia Post - Dünya'dan Güncel Haberler

Beşiktaş escort Etiler escort Nişantaşı escort

Sancaktepe escort Zeytinburnu escort Antalya escort Ankara escort Avrupa yakası escort Denizli escort Kocaeli escort Merter escort Nişantaşo escort Levent escort Çapa escort Etiler escort Mecidiyeköy escort Taksim escort Beşiktaş escort Bakırköy escort Bahçeşehir escort Esenyurt escort Avcılar escort Avrupa yakası escort bayan Beykoz escort Üsküdar escort Göztepe escort Erenköy escort Suadiye escort Kurtköy escort Tuzla escort Bostancı escort Ümraniye escort Pendik escort Kadıköy escort Kartal escort Ataşehir escort Anadolu yakası escort Bodrum escort Konya escort Muğla escort Malatya escort Gaziantep escort Eskişehir escort Ankara escort İstanbul escort Kayseri escort Adana escort Şirinevler escort Halkalı escort Marmaris escort Fethiye escort Sarıyer escort Maltepe escort Fatih escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Başakşehir escort Ataköy escort Alanya escort Samsun escort Muğla escort İzmir escort Diyarbakır escort Bursa escort Antalya escort İstanbul escort Göztepe escort Gaziantep escort Adana escort Adana escort Anadolu yakası escort Ankara escort İstanbul escort Ataşehir escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bağcılar escort Bahçeşehir escort Bahçeşehir escort Beşiktaş escort Beykoz escort Bodrum escort Bostancı escort Bursa escort Eskişehir escort Gaziosmanpaşa escort Kadıköy escort Kartal escort Kocaeli escort Konya escort Konya escort Konya escort bayan Malatya escort Pendik escort Şirinevler escort Taksim escort Ümraniye escort Adana escort Antalya escort Bursa escort İzmir escort Bodrum escort Eskişehir escort Konya escort İzmir escort Beylikdüzü escort Kayseri escort İzmir escort Pendik escort Eskişehir escort İstanbul escort escort Fatih escort Antalya escort escort bayan Samsun escort İstanbul escort Bursa escort Antalya escort bayan Antalya bayan escort Antalya escortlar Adana escort Bursa escort İzmir escort Diyarbakır escort Maltepe escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Şirinevler escort Ataköy escort Halkalı escort İstanbul escort Şişli escort Kayseri escort Antalya escort Mersin escort Mersin escort Mersin escort Şişli escort Mersin escort Kayseri escort

bettilt giriş

06 Mayıs 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

ataşehir escort
a Akşam Vakti 20:03
İstanbul 16°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Mustafa Tınmaz

Mustafa Tınmaz

30 Ağustos 2021 Pazartesi

Zulüm (II)

Zulüm (II)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçen hafta zulmün tanımını, zıddı olan adâleti tanımlayarak yapmış; adâletin kul ve Allah (CC) ve de kulun nefsine yönelik boyutlarına işâret etmiştik.

Adâletin diğer bir yönü insanlarla olan ilişkilerimizdedir. Hakkâniyetli (doğru, insâflı) hükümler ve kararlar vermek, insanların hakkına riâyet etmek ve emâneti ehline vermek gibi. 

“Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adâleti gerçekleştirmekle emrolundum”[1] ve “Onlar sana gelirlerse aralarında adâletle hükmet”[2] âyetlerinde belirtildiği üzere Efendimiz (SAV) adâlet ile hükmetmek ve adâleti tesis etmekle görevliydi.

Fatma isminde asîl bir kadın hırsızlık yaptığında o kadının cezâlandırılmaması için Efendimiz (SAV)’e gelirler. Bu duruma Allah (CC) için çok kızan Efendimiz (SAV) şöyle buyurur: “Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi içlerinden asîl, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakmaları, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezâlandırmalarıdır. Allah’a yemîn ederim ki, Muhammed’in kızı Fatma hırsızlık yapsaydı, onun da cezâsını verirdim.”[3]

Enes bin Nadr (RA) adlı sahâbenin kız kardeşi bir kadının dişini kırar. Dişi kırılan kadının yakınlarına diyet teklîf edilir. Ancak kabûl etmeyip kısas isterler. Durum Efendimiz (SAV)’e bildirilince kısas uygulanmasını emreder. Bunun üzerine Enes bin Nadr (RA) Efendimiz (SAV)’e gelerek “Vallâhi kardeşimin dişi kırılamaz” diyerek îtirâzda bulunur. Efendimiz (SAV) bunun Allah (CC)’ın emri olduğunu ve uygulanması gerektiğini belirtir. Fakat o sırada dişi kırılan kadının yakınları kısastan vazgeçerek diyete râzı olurlar.[4]

Efendimiz (SAV) 20 yaşında iken Hilf-ül-Fudûl (Fazilet Yemîni) cemiyetine katılmıştır.[5] Hilf-ül-Fudûl, bazı Kureyş kabilelerinin Mekke’de haksızlığa uğrayan insanlara yardım etmek maksadıyla fiîliyâta geçirdikleri, Efendimiz (SAV)’in de iştirâk ettiği, desteklediği bir antlaşmadır. Bu sûretle Mekke’de adâletin sağlanmasına Efendimiz (SAV) henüz genç iken katkıda bulunmuş, haksızlığa karşı olduğunu göstermiştir.

Efendimiz (SAV) 35 yaşında iken Kâbe’nin tâmirinde Hacer-ül-Esved’in yerine konulmasında yaptığı hakemlik ile doğru ve yerinde bir karâr verip Kureyş’i büyük bir kavgadan kurtarmış, Kureyş bu âdil karardan dolayı son derece memnûn olmuşlardır. Kureyş kabîleleri birbirleriyle vuruşacaklarına dâir yemîn bile edip Hacer-ül-Esved’i kimin yerine koyacağı konusunda anlaşmazlığa düşmüşken, problemin çözümü ertesi gün Kâbe’nin önünde görülecek ilk şahsa bırakılmıştı. Yolu beklenen zâtın Efendimiz (SAV) olduğu görülünce, herkes, “el-Emîn” geliyor diye memnûniyetini belirtmiştir.[6] Efendimiz (SAV) böylece hakem tâyin edilince, o da Hacer-ül-Esved’i bu ör­tünün ortasına koymuş; her kabîleden bir kişinin ör­tünün birer köşe­sinden tutmasını istemiştir. Sonra da örtüyle yükseltilen Hacer-ül-Esved’i alıp bizzat elleriyle yerine yerleştirmiştir.

“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa, onu hemen ödesin, dünyâda rüsvâ olurum demesin! İyi biliniz ki, dünyâ rüsvâlığı âhiret rüsvâlığından çok hafiftir”[7] buyuran Efendimiz (SAV), kul hakkına da son derece riâyet ederlerdi.

Efendimiz (SAV) hayâtının son dönemlerinde kul hakkı husûsunda ashâba: “Müslümanlar! Allah adına ve üzerinizdeki hakkım için söyleyin. Kime bir haksızlık etmişsem kıyâmet günü hesaplaşmadan evvel gelsin hakkını alsın!” der. Bunun üzerine Ukkâşe (RA), bir savaştan dönerken Efendimiz (SAV)’in elindeki değneğin bilerek ya da bilmeyerek kendisine vurduğunu söyler. Bu durumda Efendimiz (SAV) kısas uygulanmasına hükmeder. Başka sahâbelerin araya girip kısası kendilerinde uygulamasını istemelerine rağmen, bu uygun görülmez ve sonunda Efendimiz (SAV) sırtını açar, Ukkâşe (RA)’nin değnek ile sırtına vurmasını ister. Ukkâşe (RA) de bunu fırsat bilip Efendimiz (SAV)’in sırtındaki nübüvvet mührünü öper.[8]

Efendimiz (SAV) Bedir’de safları düzeltirken biraz önde olan Üseyd bin Hudayr (RA)’ı hafifçe göğsünden iterek safa sokar. Üseyd (RA): “Yâ Resûlallah canımı acıttın, izin ver karşılığını alayım” der. Efendimiz (SAV) hemen: “Buyur al hakkını” diye mukâbele eder. Şakacı birisi olan Üseyd (RA), ciddi bir tavırla: “Fakat, benim göğsüm çıplaktı, sende elbise var” der. Efendimiz (SAV) gömleğini çözüp: “Haydi şimdi al hakkını” deyince Üseyd (RA) Efendimiz (SAV)’i kucaklar, öper ve şöyle söyler: “Yâ Resûlallah. Anam babam sana fedâ olsun. İstedim ki hayâtım seni öpmekle son bulsun. Senin mübârek vücûduna değen tenimi Cehennem yakmaya utanır.”[9]

Bir gazveden dönülürken Efendimiz (SAV)’in kamçısı deveyi her uyardığında Ebû Zür’a el-Cüheni (RA) adlı sahâbeye değer. Efendimiz (SAV) bir ara dönüp şöyle bir bakar ve: “Yoksa kamçı sana mı değiyor?” diye sorar. Ebû Zür’a (RA): “Evet” cevâbını verir, ama bunun önemi olmadığını belirtince Efendimiz (SAV) Ebû Zür’a (RA)’ya gönlünü almak için hediyeler verir.[10]

Efendimiz (SAV) emâneti ehline verip böylelikle âdil davranmak husûsunda da çok hassastır ve insanlara her zaman emâneti ehline vereceği konusunda fiîliyâtıyla güven vermiştir.

“Allah size, mutlakâ emânetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder”[11] âyeti Hicret’ten on yıl sonra Mekke’nin fethinde inmiştir. Hattâ Efendimiz (SAV) Hz. Ali (RA) ve Hz. Bilâl (RA) ile berâber Kâbe içindeki putları temizlemekle meşgul ve Kâbe’nin on dört vazifesinden birisi olan anahtarcılık vazifesini kime vereceğini düşünmekte iken indiği rivâyet edilmektedir. Efendimiz (SAV) hicrette bir müşrik olan Abdullah bin Uraykıt’ı kılavuz seçmiştir, çünkü Abdullah bin Uraykıt, yıldızlara bakarak yolu tâyin edebilecek kadar yol rehberliği konusunda ehil birisidir. Bu uygulama Efendimiz (SAV)’in her zaman emâneti ehline vermiş olmasına delildir.[12]

“Kıyâmet ne zaman kopacak?” diye soran kişiye, Efendimiz (SAV): “Emânet zâyî edildiği zaman kıyâmeti bekle” buyurmuş, aynı şahsın emânetin nasıl zâyî olacağını sorması üzerine de: “İşler ehil olmayan kimselere verildiği zaman” demiştir.[13]

Efendimiz (SAV) askerî başarıları ile ünlü olan Hâlid bin Velîd (RA)’e Allah (CC)’ın kılıcı anlamında “Seyfullah” demiş, yetenek ve başarısını takdîr etmiştir.[14]

Efendimiz (SAV) komşu ülkelere elçi gönderirken daha önce o bölgeleri ve dilini bilenleri tercîh etmiştir. Dînî vazîfe ile gönderilen elçilerin hepsinin de takvaca üstün sahâbeler olmalarına dikkat etmiştir.[15]

Konuya haftaya kaldığımız yerden devâm edelim.

Sağlıcakla kalın…


[1] Şûrâ 15

[2] Mâide 42

[3] Buhârî, Enbiyâ 54; Meâzî 53; Hûdud 11-12; Müslim, Hûdud 8-9; Ebû Dâvûd, Hûdud 4; Tirmizî, Hûdud 6; Nesâî, Sarîk 6; İbn Mâce, Hûdud 6

[4] Buhârî, 3/169

[5] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ 1/104

[6] Ahmed bin Hanbel, Müsned 3/425

[7] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ 2/255; Taberî, Târihu’t-Taberî 3/191

[8] Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr 3/58; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ 4/73

[9] M. Yûsuf Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahâbe 2/492

[10] Vâkıdî, el-Megâzî 3/940

[11] Nîsâ 58

[12] Ömer Tuğrul İnançer, Son Peygamber, Hicretten Alınacak Dersler

[13] Buhârî, Fedâilü´l-Ashâb 25

[14] Müslim, Fedâilu´s-Sahâbe 157

[15] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye 2/606-608; İbn Hadîde 1/2, 143-428

Zulüm (II)

Geçen hafta zulmün tanımını, zıddı olan adâleti tanımlayarak yapmış; adâletin kul ve Allah (CC) ve de kulun nefsine yönelik boyutlarına işâret etmiştik.

Adâletin diğer bir yönü insanlarla olan ilişkilerimizdedir. Hakkâniyetli (doğru, insâflı) hükümler ve kararlar vermek, insanların hakkına riâyet etmek ve emâneti ehline vermek gibi. 

“Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adâleti gerçekleştirmekle emrolundum”[1] ve “Onlar sana gelirlerse aralarında adâletle hükmet”[2] âyetlerinde belirtildiği üzere Efendimiz (SAV) adâlet ile hükmetmek ve adâleti tesis etmekle görevliydi.

Fatma isminde asîl bir kadın hırsızlık yaptığında o kadının cezâlandırılmaması için Efendimiz (SAV)’e gelirler. Bu duruma Allah (CC) için çok kızan Efendimiz (SAV) şöyle buyurur: “Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi içlerinden asîl, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakmaları, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezâlandırmalarıdır. Allah’a yemîn ederim ki, Muhammed’in kızı Fatma hırsızlık yapsaydı, onun da cezâsını verirdim.”[3]

Enes bin Nadr (RA) adlı sahâbenin kız kardeşi bir kadının dişini kırar. Dişi kırılan kadının yakınlarına diyet teklîf edilir. Ancak kabûl etmeyip kısas isterler. Durum Efendimiz (SAV)’e bildirilince kısas uygulanmasını emreder. Bunun üzerine Enes bin Nadr (RA) Efendimiz (SAV)’e gelerek “Vallâhi kardeşimin dişi kırılamaz” diyerek îtirâzda bulunur. Efendimiz (SAV) bunun Allah (CC)’ın emri olduğunu ve uygulanması gerektiğini belirtir. Fakat o sırada dişi kırılan kadının yakınları kısastan vazgeçerek diyete râzı olurlar.[4]

Efendimiz (SAV) 20 yaşında iken Hilf-ül-Fudûl (Fazilet Yemîni) cemiyetine katılmıştır.[5] Hilf-ül-Fudûl, bazı Kureyş kabilelerinin Mekke’de haksızlığa uğrayan insanlara yardım etmek maksadıyla fiîliyâta geçirdikleri, Efendimiz (SAV)’in de iştirâk ettiği, desteklediği bir antlaşmadır. Bu sûretle Mekke’de adâletin sağlanmasına Efendimiz (SAV) henüz genç iken katkıda bulunmuş, haksızlığa karşı olduğunu göstermiştir.

Efendimiz (SAV) 35 yaşında iken Kâbe’nin tâmirinde Hacer-ül-Esved’in yerine konulmasında yaptığı hakemlik ile doğru ve yerinde bir karâr verip Kureyş’i büyük bir kavgadan kurtarmış, Kureyş bu âdil karardan dolayı son derece memnûn olmuşlardır. Kureyş kabîleleri birbirleriyle vuruşacaklarına dâir yemîn bile edip Hacer-ül-Esved’i kimin yerine koyacağı konusunda anlaşmazlığa düşmüşken, problemin çözümü ertesi gün Kâbe’nin önünde görülecek ilk şahsa bırakılmıştı. Yolu beklenen zâtın Efendimiz (SAV) olduğu görülünce, herkes, “el-Emîn” geliyor diye memnûniyetini belirtmiştir.[6] Efendimiz (SAV) böylece hakem tâyin edilince, o da Hacer-ül-Esved’i bu ör­tünün ortasına koymuş; her kabîleden bir kişinin ör­tünün birer köşe­sinden tutmasını istemiştir. Sonra da örtüyle yükseltilen Hacer-ül-Esved’i alıp bizzat elleriyle yerine yerleştirmiştir.

“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa, onu hemen ödesin, dünyâda rüsvâ olurum demesin! İyi biliniz ki, dünyâ rüsvâlığı âhiret rüsvâlığından çok hafiftir”[7] buyuran Efendimiz (SAV), kul hakkına da son derece riâyet ederlerdi.

Efendimiz (SAV) hayâtının son dönemlerinde kul hakkı husûsunda ashâba: “Müslümanlar! Allah adına ve üzerinizdeki hakkım için söyleyin. Kime bir haksızlık etmişsem kıyâmet günü hesaplaşmadan evvel gelsin hakkını alsın!” der. Bunun üzerine Ukkâşe (RA), bir savaştan dönerken Efendimiz (SAV)’in elindeki değneğin bilerek ya da bilmeyerek kendisine vurduğunu söyler. Bu durumda Efendimiz (SAV) kısas uygulanmasına hükmeder. Başka sahâbelerin araya girip kısası kendilerinde uygulamasını istemelerine rağmen, bu uygun görülmez ve sonunda Efendimiz (SAV) sırtını açar, Ukkâşe (RA)’nin değnek ile sırtına vurmasını ister. Ukkâşe (RA) de bunu fırsat bilip Efendimiz (SAV)’in sırtındaki nübüvvet mührünü öper.[8]

Efendimiz (SAV) Bedir’de safları düzeltirken biraz önde olan Üseyd bin Hudayr (RA)’ı hafifçe göğsünden iterek safa sokar. Üseyd (RA): “Yâ Resûlallah canımı acıttın, izin ver karşılığını alayım” der. Efendimiz (SAV) hemen: “Buyur al hakkını” diye mukâbele eder. Şakacı birisi olan Üseyd (RA), ciddi bir tavırla: “Fakat, benim göğsüm çıplaktı, sende elbise var” der. Efendimiz (SAV) gömleğini çözüp: “Haydi şimdi al hakkını” deyince Üseyd (RA) Efendimiz (SAV)’i kucaklar, öper ve şöyle söyler: “Yâ Resûlallah. Anam babam sana fedâ olsun. İstedim ki hayâtım seni öpmekle son bulsun. Senin mübârek vücûduna değen tenimi Cehennem yakmaya utanır.”[9]

Bir gazveden dönülürken Efendimiz (SAV)’in kamçısı deveyi her uyardığında Ebû Zür’a el-Cüheni (RA) adlı sahâbeye değer. Efendimiz (SAV) bir ara dönüp şöyle bir bakar ve: “Yoksa kamçı sana mı değiyor?” diye sorar. Ebû Zür’a (RA): “Evet” cevâbını verir, ama bunun önemi olmadığını belirtince Efendimiz (SAV) Ebû Zür’a (RA)’ya gönlünü almak için hediyeler verir.[10]

Efendimiz (SAV) emâneti ehline verip böylelikle âdil davranmak husûsunda da çok hassastır ve insanlara her zaman emâneti ehline vereceği konusunda fiîliyâtıyla güven vermiştir.

“Allah size, mutlakâ emânetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder”[11] âyeti Hicret’ten on yıl sonra Mekke’nin fethinde inmiştir. Hattâ Efendimiz (SAV) Hz. Ali (RA) ve Hz. Bilâl (RA) ile berâber Kâbe içindeki putları temizlemekle meşgul ve Kâbe’nin on dört vazifesinden birisi olan anahtarcılık vazifesini kime vereceğini düşünmekte iken indiği rivâyet edilmektedir. Efendimiz (SAV) hicrette bir müşrik olan Abdullah bin Uraykıt’ı kılavuz seçmiştir, çünkü Abdullah bin Uraykıt, yıldızlara bakarak yolu tâyin edebilecek kadar yol rehberliği konusunda ehil birisidir. Bu uygulama Efendimiz (SAV)’in her zaman emâneti ehline vermiş olmasına delildir.[12]

“Kıyâmet ne zaman kopacak?” diye soran kişiye, Efendimiz (SAV): “Emânet zâyî edildiği zaman kıyâmeti bekle” buyurmuş, aynı şahsın emânetin nasıl zâyî olacağını sorması üzerine de: “İşler ehil olmayan kimselere verildiği zaman” demiştir.[13]

Efendimiz (SAV) askerî başarıları ile ünlü olan Hâlid bin Velîd (RA)’e Allah (CC)’ın kılıcı anlamında “Seyfullah” demiş, yetenek ve başarısını takdîr etmiştir.[14]

Efendimiz (SAV) komşu ülkelere elçi gönderirken daha önce o bölgeleri ve dilini bilenleri tercîh etmiştir. Dînî vazîfe ile gönderilen elçilerin hepsinin de takvaca üstün sahâbeler olmalarına dikkat etmiştir.[15]

Konuya haftaya kaldığımız yerden devâm edelim.

Sağlıcakla kalın…


[1] Şûrâ 15

[2] Mâide 42

[3] Buhârî, Enbiyâ 54; Meâzî 53; Hûdud 11-12; Müslim, Hûdud 8-9; Ebû Dâvûd, Hûdud 4; Tirmizî, Hûdud 6; Nesâî, Sarîk 6; İbn Mâce, Hûdud 6

[4] Buhârî, 3/169

[5] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ 1/104

[6] Ahmed bin Hanbel, Müsned 3/425

[7] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ 2/255; Taberî, Târihu’t-Taberî 3/191

[8] Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr 3/58; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ 4/73

[9] M. Yûsuf Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahâbe 2/492

[10] Vâkıdî, el-Megâzî 3/940

[11] Nîsâ 58

[12] Ömer Tuğrul İnançer, Son Peygamber, Hicretten Alınacak Dersler

[13] Buhârî, Fedâilü´l-Ashâb 25

[14] Müslim, Fedâilu´s-Sahâbe 157

[15] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye 2/606-608; İbn Hadîde 1/2, 143-428

Mustafa Tınmaz

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.