H.İbrahim Çoraklı, Author at The Anatolia Post - Dünya'dan Güncel Haberler

Beşiktaş escort Etiler escort Nişantaşı escort

Sancaktepe escort Zeytinburnu escort Antalya escort Ankara escort Avrupa yakası escort Denizli escort Kocaeli escort Merter escort Nişantaşo escort Levent escort Çapa escort Etiler escort Mecidiyeköy escort Taksim escort Beşiktaş escort Bakırköy escort Bahçeşehir escort Esenyurt escort Avcılar escort Avrupa yakası escort bayan Beykoz escort Üsküdar escort Göztepe escort Erenköy escort Suadiye escort Kurtköy escort Tuzla escort Bostancı escort Ümraniye escort Pendik escort Kadıköy escort Kartal escort Ataşehir escort Anadolu yakası escort Bodrum escort Konya escort Muğla escort Malatya escort Gaziantep escort Eskişehir escort Ankara escort İstanbul escort Kayseri escort Adana escort Şirinevler escort Halkalı escort Marmaris escort Fethiye escort Sarıyer escort Maltepe escort Fatih escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Başakşehir escort Ataköy escort Alanya escort Samsun escort Muğla escort İzmir escort Diyarbakır escort Bursa escort Antalya escort İstanbul escort Göztepe escort Gaziantep escort Adana escort Adana escort Anadolu yakası escort Ankara escort İstanbul escort Ataşehir escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bağcılar escort Bahçeşehir escort Bahçeşehir escort Beşiktaş escort Beykoz escort Bodrum escort Bostancı escort Bursa escort Eskişehir escort Gaziosmanpaşa escort Kadıköy escort Kartal escort Kocaeli escort Konya escort Konya escort Konya escort bayan Malatya escort Pendik escort Şirinevler escort Taksim escort Ümraniye escort Adana escort Antalya escort Bursa escort İzmir escort Bodrum escort Eskişehir escort Konya escort İzmir escort Beylikdüzü escort Kayseri escort İzmir escort Pendik escort Eskişehir escort İstanbul escort escort Fatih escort Antalya escort escort bayan Samsun escort İstanbul escort Bursa escort Antalya escort bayan Antalya bayan escort Antalya escortlar Adana escort Bursa escort İzmir escort Diyarbakır escort Maltepe escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Şirinevler escort Ataköy escort Halkalı escort İstanbul escort Şişli escort Kayseri escort Antalya escort Mersin escort Mersin escort Mersin escort Şişli escort Mersin escort Kayseri escort

bahis siteleri casino siteleri

bettilt giriş

08 Eylül 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

ataşehir escort
a İmsak Vakti 02:00
İstanbul 23°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
H.İbrahim Çoraklı

H.İbrahim Çoraklı

26 Haziran 2023 Pazartesi

Vahid Amca (Baba Duası)

Vahid Amca (Baba Duası)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İyice yaşlanmış, elden ayaktan düşmüştü. Eski gücü kuvveti gitmiş, malını mülkünü kaybetmişti. Yaşlı hanımı ile taş toprak yapımı köy evinde baş başa kalmıştı. 

Vahit amcanın üç oğlu iki kızı vardı var olmasına da hiçbiri yanında yoktu. Üç oğlun büyüğü ile küçüğü okumuş hatırı sayılır mevkilerde yüksek memur olmuşlardı. Makam ve mevkileri kendilerine ekonomik güç getirmiş hali vakti yerinde itibarlı ve lüks yaşam sunmuştu. 

Ortanca oğlu ise gündelik işlerde çalışan işçiydi. Alkole müptela olduğu söyleniyor bu yüzden maddi zorluklar yaşıyordu. 

Vahid Amca gün görmüş geçirmiş birisi olarak bilindiğinden kendisini sık sık ziyaret edip hayat tecrübelerinden yararlanıyordum. Öyle özet sözler söylüyordu ki, o kısa cümleyi kurabilmek için ciltler dolusu ansiklopedi okumak gerektiğine inanıyordum. 

Bir gün bir çocuk Vahid Amcanın rahatsızlandığı haberini getirdi. 

– Hocam Vahid Amca çok hasta yetişin, belki de hastaneye yetişmez…

Haberi duyar duymaz hızlıca evden çıkıp yanına gittim. Konuşacak durumda değildi. Arabama alıp şehrin en büyük hastanesine götürdüm. Derhal acile aldılar. 

O zamanlar devlet hastanelerinde ücretsiz muayene yoktu. Ya memur, ya da memur yakını (anne-baba) veya bizzat kendisinin sigortalı olması gerekiyordu. Ya da ücreti ödemeniz gerekiyordu. 

Vahid Amcanın ne ödeyecek hali, ne memuriyeti ne de sağlık sigortası vardı. 

İki oğlunun memur olduğunu hatırlayıp hastane görevlisine söyledim. Görevli; o zaman oğlunun sigorta numarasını versin, ücret ödemesin dediler. 

Muayene ücreti neyse de MR, tahlil, film vs derken ücretin fazla olacağı düşüncesiyle memur olan büyük oğlunu aradım. Babasının hasta olduğunu parası olmadığını söyledim. Muayene ücretini ödediğimi diğer masraflar için sigorta numaranızı vermeniz yeterli olur diye ekledim. 

Şu an çok meşgulüm. Veremem, deyip telefonu yüzüme kapattı. Şok olmuştum. Bir evlat babasına bunu nasıl yapar diye düşünüyordum. 

Vahid Amcaya belli etmeden küçük oğlunu aradım. Ve maalesef benzer bir cevap da ondan aldım. Geriye bir tek ortanca oğlu kalmıştı. Lakin onu arasam ne olacaktı ki, hem sigortalı değildi. Hem de hastane masraflarını karşılayacak maddi durumu yoktu. 

Vahid Amca acil servise alınmıştı. İşlemlerini yapma sözünü vererek hastane görevlisinden süre talep ettim. 

Belki bir bildiği vardır ve de sağlık durumu hakkında bilgi vermek üzere ortanca oğlu Nazım’ı aradım.  

– Nazım Bey,

– Buyur benim hocam, emret

– Estağfirullah, baban rahatsızlandı, hastaneye getirdim. Bilgin olsun. 

– Hocam şimdi onun parası da yoktur. Siz ne gerekiyorsa ödeyin, çalışır kuruşuna kadar ben size öderim. 

Nazım’ın bu sözleri o kadar samimi geldi ki, duygulanmıştım. Onun bu yok haliyle babasının masraflarını sahiplenişi, ister istemez varlıklı diğer kardeşlerinin sözleri ile yan yana geldi. Şaşırmış ve içim dolmuş, duygulanmış bir haldeyim. Vahid Amcanın tüm masraflarını karşılamak üzere bir karar aldım. Oğluna durumu belli etmeden geçiştirdim. 

– Siz merak etmeyin. Onun parası var. Hastaneye ödenecek herhangi bir paraya ihtiyacı yok. Ben bilgi vermek için aramıştım. 

Gözlerimi yaşartan Nazım’la olan diyaloğa daha fazla devam edemedim, telefonu kapattım. Babamın meşhur sözünü hatırladım. Rahmetli derdi ki: “Oğlum Allah insanı kimseye düşürmesin. Düşürürse de mert insana düşürsün.” 

Mert insan olma fırsatını kaçırmak olmazdı. 

Hastane masraflarını cebimden ödeyip Vahid Amcayı çıkardım. Arabama alıp evine götürdüm. Bir kaç gün evde yatak istirahati yapmasını söyledim. Ağrısı sızısı biraz olsun geçmiş, yüzü biraz olsun gülmüştü. 

Yanından ayrılırken yüzüme manalı manalı baktı. Tabi adam gün görmüş geçirmiş, sormadan edemedi.  

– Hoca hastane masraflarını ne yaptın. 

– Onu düşünme onu hallettik. 

– Nasıl hallettin? Kim halletti?

Durumu anlatıp adamı büsbütün üzmemek için gerçeği söyleyemedim. Bana da borçlu hissetmesin diye hallettik diye geçiştirdim. Ama o asil adamdı. Borçlu kalmak istemiyordu. 

– Kim ödedi, diye ısrar etti. 

– Oğlun verdi, diye beyaz bir yalan söz söyledim. İçi rahat etsin istedim. 

– O büyük oğlanla küçüğü vermemiştir. Verse verse ortanca olan, O sarhoş vermiştir diye söze devam etti.

-Öyle oldu.  Sen bunları düşünme deyip teselli etmeye çalıştım. 

İşte ne olduysa o zaman oldu. Vahid Amca sarhoşa bir dua etmeye başladı. Aman Allahım. O nasıl bir yakarıştı öyle. 

Her bir harfi, her kelimesi yağmur gibi yağıyordu. Sözleri de gözleri de yeryüzünde kuru yer bırakmadan her yeri ıslatıyordu. 

Sanki Allah ile konuşuyordu. Neler söyledi, neler sıraladı, neler istedi anlatamam.  

Duasında olumlu da olumsuz da istekler vardı. Dilim damağım kurudu. 

Böyle samimi içten bir dua ile  Hak Teala arasında perde kalmaz kabul olur diye düşünüp amin amin inşallah deyip Vahid Amcanın yanından ayrıldım. Bir kaç gün bu hadisenin etkisinden çıkamadım. 

Günler günleri, aylar yılları kovaladı. Derken aradan yıllar bir çırpıda geldi geçti. 

Keser döner sap döner misali dünya ile birlikte pek çok şey de dönmüş, değişmişti.  

Vahid Amca rahmetli oldu. Oğulları ise tam ibretlik, derslik bir durum oluşturmuştu. 

Babalarının hastalığıyla ilgilenmeyen iki oğlu da yaşanan darbe sonrası bir bir görevlerinden alınmıştı. Makam, mevki, itibarları ters yüz olmuş, ailevi durumları bozulmuş, perişan olmuşlardı. 

Alkol batağındaki Nazım’a gelince; O nasuh bir tövbe ile önce günahlarından sonra da dünyalık sıkıntılarından kurtulmuştu. 

Bir cuma günü cami tıklım tıklımdı. Nazım en ön safta tam arkamda namaza durmuştu. İster istemez zammı sure olarak İsra Suresi 23. Ayeti “Onlardan (anne-baba) biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine sakın “Öf!” bile deme; onları azarlama; kendilerine güzel sözler söyle! ayetini okudum. 

İmam olarak peşimde namaza duran Nazım’ı görünce tüm bu yaşananlar gözümün önünden film şeridi gibi gelip geçti. 

Gözlerim çok uzaklara daldı. Cemaat arasında Vahid Amcayı aradı. Emin değildim ama durumu biliyordur diye düşünüyordum. 

Emin olduğum ise tüm olup bitenleri Hz. Allah biliyordu.  

H. İbrahim ÇORAKLI

2023, Cleveland, OHİO

Devamını Oku

Ramazan iradesi

Ramazan iradesi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yazının başlığını Ramazan pidesi olarak koymak isterdim lakin pide bir günlük mide ihtiyacımızı, irade ise ömrümüzün tüm ihtiyacını karşılamaktadır. 

En çok faydalı olanı en az faydalı olana tercih etmemin sebebi budur. 

Ramazan kelime olarak Arapça’daki ramza ya da ramaz kelimesinden türetilmiştir.  

Ramza’nın sözlük anlamı yağmur sularının yerdeki çer çöp ne varsa silip süpürmesi, geçtiği alanları temizlemesi manasına gelmektedir. 

Ramaz ise; ıslah olması mümkün olmayan, su ile temizlenmeyen kirlerin yakılarak yok edilmesi, pislikleri yakarak etrafında steril bir alan meydana getiren anlamına gelmektedir. 

Ramazan kelimesi de sözlük olarak insanların günah kirlerini silip süpüren dokunduğu yürekleri pırıl pırıl eden, günahları yakıp kül eden insanı steril hale getiren anasından doğduğu günkü gibi tertemiz eden anlamındadır. 

Ramazanda indirilen Kuran-ı Kerim ise Allah’ın emir ve yasaklarını bildiren ilahi buyrukların toplandığı kitaptır. Şunları yapın şunları yapmayın diye insana bir takım vazifeler yükler. 

Bu vazifelerin yerine getirilmesi için insanın ihtiyaç duyduğu tek şey iradedir. 

Ramazanda tutulan oruç ise tam bir irade eğitimidir. İnsanın iradesini güçlendirip nefsine karşı en üst düzey savunma sistemlerini aktif hale getirmesidir. 

İnsan nefsi sürekli yanlış yola sapmayı günah işlemeyi emreder. Nefsin bu isteğine karşı koymak için ihtiyaç duyulan tek şey iradedir. İrade ne kadar güçlü olursa günahlara karşı o kadar güçlü durulabilir. 

Ramazan orucu ile irade sürekli beslenir, güçlenir. Güçlü irade sahibi kişiler sağ duyu sahibi kişilerdir. Haramlara yasaklara karşı daha konforlu durabilir. Helalleri yapma konusunda son derece rahatlık hissi oluşturur. 

Haramlara karşı durabilmek helallere yönelme hususunda içtenlik ve ferahlıkla yönelebilmek çok büyük bir kazanımdır. 

Bunun dini terminolojide adı şuurdur, takvadır.  

Ramazan pidesine odaklanılan şu günlerde,  günlük ihtiyaçları değil,  yıllık hatta ömürlük ihtiyaçlara yönelmesini sağlamak babından bu yazıyı kaleme almak istedim. 

Ne mutlu geleceğe umutla güvenle bakabilenlere. 

Ne mutlu uzun emellerini günlük heveslerine feda etmeyenlere. 

Ne mutlu ramazanda iradesini güçlendirenlere. 

Ne mutlu pideyi, mideyi değil ramazanın asıl kazanımı olan irade meselesine yönelenlere. 

H. İbrahim ÇORAKLI

8 Mart 2023

Cleveland, Ohio

Devamını Oku

Anadolu insanı Anadolu irfanı

Anadolu insanı Anadolu irfanı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İstanbul hiç şüphesiz çok güzel ve özel bir şehir. Taşıyla toprağıyla altın, boğazı gerdan, köprüleri inci, tepeleri adeta yakuttan birer tepsi.

Kalem erbabının ifade ettiği gibi: İstanbul’da yaşamak, İstanbul’u yaşamaktır.

İstanbul’da yaşamak güzel, çalışmak ise keşmekeş trafiği ve kozmopolit yapısı sebebiyle bir o kadar zor.  Gerilen, yıpranan sinirler çoğu zaman insanda bu güzel şehirden uzaklaşma isteği oluşturmaktadır.

Yıllık iznimi geçirmek üzere tatil beldelerine gitmeye karar verdiğimde aklımda bir yer yoktu. Eşim sahil kentleri yerine kaplıca tatili olsun istedi.

Bir dostumuz bize Afyon Grand Özgül Termal Oteli tavsiye etti. Rotayı o yöne çevirdik.

Bin iki yüz kapasiteli Grand Özgül Termal Tatil köyünde yer bulmak kolay olmadı. Zar zor son kalan odayı tutarak nihayet otele giriş yaptık.

Burası bir otel değil rüya tatil köyü. Tesis gerçekten son derece güzel tasarlanmış ve bir o kadar güzel ve doğru işletiliyordu.

Yaklaşık yüz dönüm arazi üzerine kurulu tesisin ortasında restoran havuz ve alışveriş merkezleri, dinlenme ve çeşitli aktivitelerin yapıldığı ve mekanlardan oluşuyordu.

Etrafına dört katlı bloklar halinde konaklama odaları yapılmış olması tesisi daha kullanışlı hale getirmişti.

İyi yöneten idareciler, güler yüzlü ve iş bilen çalışanlarıyla adeta Anadolu’nun bağrında adeta  on numara beş yıldız hizmet veriyordu.

Özellikle çalışanları, hizmet personelinin görev anlayışına bayıldım.  Yaşları 18-30 arasında olan bu kardeşlerimiz bizlere kusursuza yakın hizmet verdiler. Hepsi pırıl pırıl genç çocuklar. Sanki büyümüşte küçülmüşler.

İşte dedim Anadolu insanı bu, işte Anadolu irfanı dedikleri de bu olmalı.

Çay saatinde kendileriyle tanışma fırsatım oldu.

Edepli halleri, insanın içini ısıtan bakışlarıyla durmadan yorulmadan çalışkan halleriyle bu çocuklar beni adeta büyüledi.

Hayalleri, hedefleri olan dürüst, namuslu, öz disipline haiz, saygılı, samimi bu çocuklarla iftihar ettiğimi söylemeliyim.

Bin iki yüz kişinin konaklama, yemek, havuz, kaplıca, spor ve huzurlu vakit geçirme hususunda ellerinden geleni yaptılar.

Aldıkları maaşı son kuruşuna kadar helal ve binlerce kez teşekkürü hak ettiklerini düşünüyorum.

Otel müdürlerinden Kübra hanımla kısa bir röportaj yaparak çalışmalar ve çalışanları hakkında bilgi aldım. Kendisi işini ve personelini çok seven bir yönetici.

Daha çok iç turizme yani ülkemiz insanına hizmet eden tesis ve hizmetleri hakkında bilgi verdi. Onu dinlerken ülkem adına gururlandım.

Kaplıca suyunun faydaları, maden suyunun bu bölgeden çıktığını Allah Teala’nın kullarına ikram ettiği doğal kaynaklarımız hakkında bilgiler verdi.

Ayrıca zihnen ve bedenen yorulan insanımıza hizmet etmenin kendilerini ve çalışan yaklaşık iki yüz personeli çok mutlu ettiğini söyledi.

Ulusal basın yayında reklamlarının olmadığını sorduğumda;

– En büyük reklam müşteri memnuniyetidir, diye cevap verdi.

Son gün kırk yıl hatırı ve hatırası olsun diye kahvelerimizi içerek otelden son derece memnun ayrılık.

Yorgun, otel konsepti hakkında bilgisiz hizmetle hakkında tedirgin halde geldiğimiz tesislerden dinç ve mutlu şekilde ayrılarak İstanbul’a doğru yola koyulduk. Hem paramızı ve hem de duamızı alan bu güzel insanlara binlerce kez teşekkürler.

Devamını Oku

Sözü pişirelim

Sözü pişirelim
0

BEĞENDİM

ABONE OL

-Ağzıma geleni söylerim ben.

-Ben lafımı kimseden esirgemem.

-Aklımdaki ağzımdadır benim.

-Ben sözümü hiç çekinmeden söylerim. 

Yukarıdaki sözleri mutlaka sizler de çok duymuşsunuzdur. Çoğu zaman duyduğunuzda üzülmüş günlerce negatif etkisinden kurtulamadığınız olmuştur. Gününüzü belki de hayatınızın önemli bölümünü heba ettiğini düşünmüşsünüzdür.

Bu yazımızda bu hususu ele almak istiyorum.

Aslında cevabını aradığımız soru; insanın her ağzına geleni söylemesi övünülecek bir durum mudur?

İnsanın ilk ağzına gelen sözler genelde ölçülüp biçilmeye, tartılmaya vakti olmayan sözlerdir.

Dolayısıyla övünülecek sözler üzerinde ince ince düşünülüp ifade edilenlerdir. Bir kelimesi fayda ve zarar bakımından binlerce kere hesaplanmış, kerem ifade eden, onaran tamir eden sözlerdir.

Saygısızlık ifade eden kırıcı yaralayıcı sözlerden sonra; Ben lafımı adamın yüzüne söylerim, kimseden korkmam çekinmem sözü de içeriğinde incelik barındırmayan sözler grubundandır.

Elbette zalime karşı, güce ve güçlüye karşı gerçekleri hakkı ve hakikati çekinmeden söylemek, söyleyeni kahraman yapar. Lakin mazluma, zayıfa, halka ve haklıya bu tür dik sözler söyleyerek diklenmeler söyleyene hiçbir şey katmaz.

Büyüklerimizden duyduğumuz çok güzel ölçü vardı. Rahmetli büyüklerimiz bu hususta şöyle söylerlerdi.

– İnsanın boğazının kertiği olmalı. 

– Her aklına geleni ağzına getirmemeli.

– Ağzına geleni söyleyen, aklına gelmeyeni işitir.

Sözünü düşünmeden, iyice tartmadan, pişirmeden söylenen sözler yaralar. Mevcut yarayı derinleştirir.

Yaşça küçük olanın büyüğüne ders vermek! maksadıyla kısa yoldan karizma ya da itibar elde etmek isteyenler bilmelidir ki; bu yol yol değildir. Bu illegal yoldan zengin olmak isteyenlerin durumu gibi son derece sağlıksız bir yoldur.

– Adama ağzıma geleni söyledim, gıkı çıkmadı.

Bir düşünelim bakalım. Neden gıkı çıkmadı acaba? Seviyesini düşürmemek için olabilir mi ?

Bir söze bir de söyleyene bakmış olabilir mi? Ne bileyim belki de beladan kaçmış, daha hayırlı bir işe yönelmiş olabilir mi?

Sözümüz kerem ve hikmet dolu ise sizin o sözü övmenize gerek yoktur. O söz sahibini över zaten. Ne güzel ifade ettiniz, kitabın tam da ortasından konuştunuz gibi övgüler, güzel sözlerden sonra duyulanlardır.

Her tarafı stres ve sıkıntı ile kuşatılmamış günümüz insanın duymak istediği sözler pozitif enerji veren sözlerdir.

Küçük küçük detaylarda mikroskobik eksikler bularak karşı tarafı yaralayan sözlerin kimseye bir faydası yoktur.

Moral veren, umut aşılayan, onaran mutlu eden sözleri söylemek o kadar da zor değil aslında. İyi niyet, samimiyet ve gönül güzelliği yeterlidir.

Gelin hep beraber gönül insanı, gerçek halk kahramanı Yunus Emre’mize kulak verelim.

Keleci bilen kişinin

Yüzünü ağ ede bir söz

Sözü pişirip diyenin

İşini sağ ede bir söz

Söz ola kestire başı

Söz ola kese savaşı

Ağu ile pişmiş aşı

Yağ ile bal ede bir söz.

H. İbrahim Çoraklı/İstanbul

Devamını Oku

Merak ediyorum

Merak ediyorum
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Söylediğine inanmayanlarla inandığını söylemeyenlerin toplum içindeki oranları kaçtır merak ediyorum. 

Aslında asıl merak ettiğim hangi tarafın çok olduğu. Yani inanmayanlar mı yoksa inandığını söylemeyenler mi daha fazla?

Bu hususta kendime ait bir fikrim var ama okurlarda ön yargı oluşmaması için şimdilik açıklamıyorum.

Ahiret gününe iman etmek imanın altı şartından biridir. Yani öldükten sonra bu dünyada yaptıklarının hesabını vereceğine inanmak. Bu itikat meselesine inanmayan dinden çıkar, kafir olur.

Yüzde doksan dokuzu müslüman olan ülkemizde sorsanız, imanın bu altı şartına inanmayan yoktur. Peki lafta böyle de uygulamada durum nedir?

Günlük işler, resmî işler, çarşı pazar komşuluk, karz-ı hasen vs.hemen hergün karşılaştığımız olaylara baktığımızda insan şüpheye düşmüyor değil.

Hesap vereceğimize inanıyor muyuz? Yoksa inanmıyor muyuz?

Çürük malları alta, sağlam ve göz alıcı olanları üste koyup müşteri kandıranlar, sizce ahiret gününe inanıyor mudur? Bir gün bunun hesabını vereceğine inanıyor mudur?

Garibana aslan kesilip kükreyen, güçlüye ve güce kedi olup miyavlayanlar; ölüm var, ahiret var, hesap var diye inanıyor mudur acaba?

Devletin malını, milletin hakkını ve hukukunu korumakla görevli olanlar, ellerindeki malı deniz suyu gibi harcayanlar, yetim hakkı yiyenler ahirette bunun hesabını vereceğine inanıyor mudur?

Mevzu devlet hazinesi, milletin vergilerinin korunması olduğunda kılı kırk yarması gerekenler, makam araçları ile mutfak alışverişlerini, çocuklarının okul servislerini yaptıranlar öldükten sonra bunun hesabını vereceğine inanıyor olabilir mi?

Devletin işlerini yaparken devletin mumunu, şahsi misafirleri geldiğinde kendi mumunu kullanan Hz. Ömer’in gittiği cennete talip olanların sizce utanma arlanma diye bir duygusu kalmış mıdır?

Dolandıranlar, borcunu ödememek için her türlü hileye başvuranlar, teraziyi eksik tartanlar, şişirme işler yapanlar, hesabı bilerek şişirenler, ahiret hesabına inanıyor mudur?

Zinayı normal, eşini aldatmayı marifetmiş gibi gösterenler, zinanın haram olduğunu dolayısıyla ahirette hesaba çekileceğine inanıyor mudur acaba?

Mahremiyeti aleniyete dönüştüren ve bunu sergilemekten haya etmeyenler ölüme, ölümden sonraki hayata inanıyor mudur?

Günlük hayatta karşılaştığımız olaylar bize gösteriyor ki;

Dilimizle ahiret var deyip yokmuş gibi hayat yaşamaktayız.

Her gün yerin bir metre altına binlerce insanı gömerken, bir gün kendimizin de gömüleceğini düşünmediğimizi düşünüyorum.

M. Akif merhumun dediği gibi:

Müslümanlık nerede, bizden geçmiş insanlık bile,

Alem aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile

Kaç hakiki müslüman gördümse, şimdi hep makberdedir,

Müslümanlık bilmem ama galiba göklerdedir.

H. İbrahim ÇORAKLI

İstanbul

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.