Beşiktaş escort Etiler escort Nişantaşı escort
Sancaktepe escort Zeytinburnu escort Antalya escort Ankara escort Avrupa yakası escort Denizli escort Kocaeli escort Merter escort Nişantaşo escort Levent escort Çapa escort Etiler escort Mecidiyeköy escort Taksim escort Beşiktaş escort Bakırköy escort Bahçeşehir escort Esenyurt escort Avcılar escort Avrupa yakası escort bayan Beykoz escort Üsküdar escort Göztepe escort Erenköy escort Suadiye escort Kurtköy escort Tuzla escort Bostancı escort Ümraniye escort Pendik escort Kadıköy escort Kartal escort Ataşehir escort Anadolu yakası escort Bodrum escort Konya escort Muğla escort Malatya escort Gaziantep escort Eskişehir escort Ankara escort İstanbul escort Kayseri escort Adana escort Şirinevler escort Halkalı escort Marmaris escort Fethiye escort Sarıyer escort Maltepe escort Fatih escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Başakşehir escort Ataköy escort Alanya escort Samsun escort Muğla escort İzmir escort Diyarbakır escort Bursa escort Antalya escort İstanbul escort Göztepe escort Gaziantep escort Adana escort Adana escort Anadolu yakası escort Ankara escort İstanbul escort Ataşehir escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bağcılar escort Bahçeşehir escort Bahçeşehir escort Beşiktaş escort Beykoz escort Bodrum escort Bostancı escort Bursa escort Eskişehir escort Gaziosmanpaşa escort Kadıköy escort Kartal escort Kocaeli escort Konya escort Konya escort Konya escort bayan Malatya escort Pendik escort Şirinevler escort Taksim escort Ümraniye escort Adana escort Antalya escort Bursa escort İzmir escort Bodrum escort Eskişehir escort Konya escort İzmir escort Beylikdüzü escort Kayseri escort İzmir escort Pendik escort Eskişehir escort İstanbul escort escort Fatih escort Antalya escort escort bayan Samsun escort İstanbul escort Bursa escort Antalya escort bayan Antalya bayan escort Antalya escortlar Adana escort Bursa escort İzmir escort Diyarbakır escort Maltepe escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Şirinevler escort Ataköy escort Halkalı escort İstanbul escort Şişli escort Kayseri escort Antalya escort Mersin escort Mersin escort Mersin escort Şişli escort Mersin escort Kayseri escort
21 Nisan 2025 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
38,1996
43,9980
4.209,95
19 Nisan 2025 Cumartesi
Dolandırıcılık Nasıl İşliyor?
Işınsu KAYGUSUZ / ABD’de özellikle büyük şehirlerde Uber, Lyft ve DoorDash gibi uygulamalarda çalışan sürücüler, E-ZPass sistemini kullanarak otoyol geçişlerini daha kolay yapma arayışında. Bu ihtiyacı fırsata çeviren bazı dolandırıcılar, haftalık 200 dolar karşılığında “sınırsız geçiş hakkı” sunduklarını iddia ederek, sürücüleri kandırıyor.
Sürücülere, resmi olmayan yollardan alınmış ya da tamamen sanal bir E-ZPass hesabı üzerinden geçiş hakkı tanımlanıyor. Dolandırıcılar, bu hesaplarda sürücünün değil, kendi adreslerini kullanıyor. Böylece kesilen cezalar mağdurun bilgisine hiç ulaşmadan birikiyor.
“Ücretsiz geçiş sanıldı, binlerce dolarlık ceza geldi”
Mağdurlar, haftalar boyunca geçiş ihlali yaptıklarının farkına varamıyor. Çünkü cezalar, dolandırıcıların E-ZPass sistemine tanımladığı sahte adreslere gönderiliyor. Bazı mağdurlar aylar sonra araç tescil belgelerine gelen bildirimlerle gerçek durumu öğreniyor ve karşılarında binlerce dolarlık birikmiş ceza buluyor.
Dolandırıcılar Türk Kökenli mi?
Sahadaki bazı iddialara göre, bu dolandırıcılık şebekesi içinde Türk uyruklu kişilerin olduğu, hatta bu şebekenin organize şekilde belirli bölgelerde aktif olarak çalıştığı öne sürülüyor. Şu ana kadar ABD Adalet Bakanlığı ya da büyük haber kuruluşlarından resmi bir açıklama gelmiş değil. Ancak sosyal medyada ve bazı topluluk forumlarında konuyla ilgili mağdur paylaşımları dikkat çekmeye başladı.
Bu Tür Dolandırıcılıklardan Nasıl Korunulur?
E-ZPass gibi resmi geçiş sistemleriyle ilgili işlem yaparken dikkat edilmesi gereken bazı temel noktalar var. Yetkililer, özellikle sürücüleri şu konularda uyarıyor:
E-ZPass cihazınızı yalnızca resmi kaynaklardan edinin.
Eyaletinizin resmi E-ZPass web sitesi üzerinden ya da yetkili kurumlar aracılığıyla cihaz temin edin.
Başka birinin E-ZPass teklifine güvenmeyin.
Size sınırsız geçiş hakkı sunduğunu iddia eden birey veya gruplara karşı temkinli olun. Böyle teklifler büyük olasılıkla dolandırıcılıktır.
Adres ve iletişim bilgilerinizi düzenli kontrol edin.
E-ZPass hesabınızda tanımlı adres ve iletişim bilgilerinin size ait olduğundan emin olun.
Cezaları ve geçiş özetlerinizi düzenli kontrol edin.
Her ay hesap özetinizi inceleyerek olası yanlış ya da sahte geçişleri takip edin.
Şüpheli durumları bildirin.
Federal Ticaret Komisyonu (FTC) üzerinden dolandırıcılık vakalarını bildirebilirsiniz:
https://reportfraud.ftc.gov
Yetkililer Ne Diyor?
FTC ve eyalet bazlı ulaşım otoriteleri, son dönemlerde artan E-ZPass dolandırıcılıkları konusunda halkı bilinçli olmaya çağırıyor. Resmi kurumlar dışında sunulan geçiş haklarının çoğu zaman yasa dışı olduğunu ve bu durumun hem ağır maddi cezalara hem de hukuki yaptırımlara yol açabileceğini belirtiyorlar.
Dikkat! E-ZPass Adına Gelen Sahte SMS’lere Kanmayın
Son dönemde E-ZPass adına gönderilmiş gibi görünen SMS mesajları da hızla yayılmakta. Bu mesajlar genellikle şu tarz bir içerikle geliyor:
Bağlantıya tıklayan kişiler, sahte bir E-ZPass sayfasına yönlendiriliyor. Bu sayfa gerçek E-ZPass arayüzüne çok benzediği için kullanıcılar kredi kartı, adres ve araç bilgilerini rahatlıkla giriyor. Böylece dolandırıcılar tüm kişisel ve finansal bilgileri ele geçirmiş oluyor.
Yetkililer bu tarz SMS mesajlarına karşı şu uyarılarda bulunuyor:
E-ZPass hiçbir zaman ceza veya borç bilgisi için linkli SMS göndermez.
Gelen mesajdaki bağlantıya asla tıklamayın.
Bu tarz bir mesaj aldıysanız, ekran görüntüsü alarak hemen FTC’ye bildirin.
E-ZPass hesabınızı yalnızca resmi web sitesi üzerinden kontrol edin.
Türkiye’de bir de LGBT sorunumuz olsun istiyorlar. Sanki günümüz Türkiye’sinde bir eşcinsele sahne yasağı varmış ya da eşcinsellere iş verilmiyormuş edasıyla konuştu o tahammül edemediğim tiz sesiyle Mabel Matiz. Üstelik ödülü elinde, bir ödül töreninde, sahnede… Sahnedeki Matiz’e şöyle bir baktım da; ‘eşcinsel varlığını korkusuzca haykıran, ülkemde ödüller bile alan’ bu Matiz’e bugüne kadar kim dur demiş.
Demek ki diyen yok; üstelik bir de o sesle ünlenebildiği, ödüller alabildiği, ülkemde, aldığı ödülünü LGBTİ+’lara ithaf edebiliyor eşcinsel şarkıcımız. Edebilir… Ama “Varlıklarını korkusuzca haykırmaya devam eden ve bu anlamda cesaretleriyle bana her zaman çok büyük ilham olan Türkiyeli LGBTİ+ ithaf ediyorum” diyen Matiz’in bu sözlerinin alt metninde bambaşka mesajlar var.
Ne mi?
“Haykırmaya devam edin, yollara dökülün” mesajı var. “Şu an Türkiye’nin en ünlü, eşcinsel sanatçısı ödül aldığı sahnede bu mesajı veriyor, siz ne duruyorsunuz ey diğer LGBT’liler”, diyor satır aralarında Matiz…
****
ABD’de de gündem LGBT…
ABD’deki LGBT’liler son günlerde onur yürüyüşlerinde anadan üryan sokaklarda seks şovları yapıp buna bir de çocukları alet ediyorlar.
Amaçları; okullarda LGBT derslerinin verilmesi, bunun normalleştirilmesi ve çocuklara cinsiyet seçimi hakkı tanınması gibi hastalıklı fikirlerin toplum tarafından kabul edilmesi…
Ama bunu öyle iğrenç eylemlerle anlatmaya çalışıyorlar ki insanların tahammül sınırlarını zorluyorlar. Buna dur demek isteyen aileler okul önlerinde protestolar yapıyor.
Hatta geçen gün Müslüman ve Hristiyan veliler birleşip evlatlarının gittiği okulun önünde LGBT derslerinin okutulmaması için eylem yaptı.
Hayır, okutmak istedikleri dersler biyoloji ya da fizik gibi bilim ekseninde dönen şeyler de değil. İki hemcinsin birbirlerine karşı hislerini anlatan tamamen şehvet içerikli makaleler… Bir de bunları görüntülerle süslüyorlar.
Kadın ve erkeğin ilişkisinin bile derslerde bu kadar açık şekilde anlatılmadığı ABD’de iki erkeğin, iki kadının ilişkilerine ait görüntüler çok normal bir şey izletiyormuş gibi belgesel adı altında okullarda ders olarak izlettiriliyor. İzlemek istemeyenleri ise öğretmenleri tehdit ediyor. ABD’de durum böyle.
Hedefleri insanları çığırından çıkarmak sanırım. İnsanları iyice sinirlendirip kaos yaratmak. Bu kaos ortamı işlerine gelecek.
İşte, ABD ve dünyanın birçok ülkesinde devam eden bu tartışmalara ufak ufak olaylarla Türkiye’nin de çekilmek istendiğini görüyoruz.
ABD’nin Türkiye Büyükelçiliği’ne astığı LGBT bayrağı buna örnektir.
Aksini düşünenler olabilir ama Türkiye’deki bir okulda gökkuşağı renkleriyle süslenmiş tüllerin altında öğrencilerin yaptığı yıl sonu balosunu başka yerlere çekmeye çalışanlar buna örnektir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 2017 yılına ait bir afişinde yer alan gökkuşağı renkleriyle bezeli bir şemsiyeyi LGBT ile özdeşleştirmek, Bakanlığa saldırmak buna örnektir.
Bunları gözümüze sokanların bir kısmı LGBT karşıtı oldukları için yapıyor olabilir ama bunları bulup halkın önüne koyanların, insanları sinirlendirenlerin amacı ortada;
Türkiye’de LGBT penceresi açmak istiyorlar.
Tıpkı ABD’de olduğu gibi, Türkiye’de LGBT’yi çocuklar arasında normalleştirmek istiyorlar.
Üstelik ABD’deki gibi sapkın eylemlerle bunu yapmak istediklerine o kadar eminim ki…
İşte dünya böyle bir gündemle çalkalanırken bizim Matiz de kalkmış, ödülünü Türkiye’deki LGBTİ+’lara “varlıklarını korkusuzca haykırmaya devam eden’ hemcinslerine ithaf ediyor. Bu ortamda biz ne düşünelim şimdi.. Ödülünü LGBTİ+’lra armağan ediyor ki millet onu eleştirsin, sövsün, LGBT’liler de buna karşın ayaklansın, birileri çıksın açıklama yapsın, siyasiler olaya karışsın, yeni bir gündemimiz olsun, iş büyüsün ve bu kaos ortamında bizim de okullarımız da müfredatlara LGBTİ+’larla ilgili dersler konulsun.
Bunların hedefi o yönde, demedi demeyin.
İlk projesinden bu yana beğenerek takip ettiğim, sanatçılığının yanı sıra kişiliğini de takdir ettiğim Eda Ece’nin siyasi görüşünü de az çok tahmin ediyorum ki; -bu çoğu kişi gibi beni de hiç ilgilendirmiyor.
İnsanları siyasi görüşlerine göre değil insanlığına göre değerlendiririm; insan olmamızın gerektirdiği şekilde.
Tabi ben de aynısını beklerim.
Son dönemde hiç kimse karşısındaki kişiden bunu göremese de…
Her fikrimiz uyuşsun da demiyorum, konumuz o değil. Ama bazen öyle şeyler görüyor ve duyuyoruz ki şapkayı masaya koymak gerekebiliyor.
Depremzedeler üzerinde son dönemde yapılan siyaset iğrenç bir hal aldı.
Yardım edenler, sandıktan istedikleri parti çıkmadı diye yaptığı yardımın peşine düştü, mağlubiyetin suçunu da depremzedelere attı. Deprem bölgesinde en çok oyu AK Parti aldı diye “Yaptığım deprem yardımları haram olsun, yazıklar olsun” diyenleri “Hakkımı helal etmiyorum” diyenler izledi.
Buna tepki gösterenler de “Biz yaptığınız yardımları size geri ödeyelim” dedi.
Bu böyle daha ne kadar sürüp gidecek?
Ödül törenlerinde, sahnelerde siyasi yorum yaparak prim yapma modasına uyan sevgili ünlüler, şu siyasetinizi niçin hala, evini, ocağını, anasını, babasını evladını, tüm hayatını enkaz altında bırakanlar üzerinden yapıyorsunuz?
Seçimi kazanan partiyi sevmiyor, icraatlarını beğenmiyor olabilirsiniz tamam anladık; peki depremzedelerden ne istiyorsunuz? Deprem bölgesinden sizin tuttuğunuz partiye oy çıkmadı diye depremzedeleri aşağılamak nedir? Bu kafadan ne zaman çıkılacak gerçekten merak ediyorum.
Bir ödül töreninde depremzedeler için söylediği “Deprem bölgesine yaptığımız her şeyi onlar başkaları yapıyor sandı, sandıktan onu anladık” sözüyle Eda Ece acaba neyi kastetmiş olabilir? Bu ayan beyan ortada değil mi? İster gülerek söylemiş olsun ister sinirli halde konuşsun, sonuçta duygusunun ne olduğunu çok güzel anladık. “O kadar yardımlarına (!) rağmen” deprem bölgesindeki seçim sonuçlarından o da mutlu değil -ki “Deprem bölgesine yaptığımız her şeyi onlar başkaları yapıyor sandı, sandıktan onu anladık” diyebiliyor ve biz de anlıyoruz ki kendisi de aslında siyasi fikrinin esiri olmuş…
Peki Eda Ece’nin bu sözlerini kahkahalarla alkışlayanlara ne demeli? Twitter dün bu olayla yıkıldı. Gelen eleştiriler nedeniyle bir iki video ile hala kendini anlatmaya çalışması sıvamanın da dik alası oluyor. Üstelik bu videolarında Atatürk’ü de kendine kalkan olarak kullanıyor.
Rahmetli Cem Karaca’nın “Yarım porsiyon aydınlık” şarkısı tam da bu olaylara uyuyor aslında
Her zamanki köşenizde
Her zamanki barınızın
Önünüzde viski ve havuç
Ve bir eliniz çenenizde
Kaşınız hafifçe yukarıda
Bakışlarınız ne kadar bilgiç
Hiçbirşey üretemeden
Sadece eleştirirsiniz
Sinemadan siz anlarsınız
Tiyatrodan müzikten
Heykel resim edebiyat
Sorulmalı sizden
Ekmeğin fiyatını bilmezsiniz
Ama ekonomik politika
Karılarınızı döverken siz
Ne kadar bilimselsiniz
Bu yaz yine güneydeydiniz
Bol rakı güneş ve deniz
Herşey bir harikaydı
Ancak yerli halkı beğenmediniz
Burda da orda da o aynı barlar
Hep o aynı yarım porsiyon aydınlık
Aynı çehreler aynı laflar
Vallahi hiç değişmemişsiniz
Burda da orda da o aynı barlar
Hep o aynı yarım porsiyon aydınlık
Aynı çehreler aynı laflar
Vallahi hiç değişmemişsiniz
Şarkıcı Gülşen tutuklandı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, konu hakkında açıklama yapmakta gecikmedi; “Sonsuz mücadeleye kararlıyım…”
Konuşan: Ekrem İmamoğlu. Makamı: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. Ama o muhalefet partisi genel başkanı gibi konuşuyor. Gerçek makamını unutmuş.
O kürsüden İstanbul ile ilgili saatlerce, günlerce konuşsa “Adam İBB başkanı konuşur tabi” derim de bu açıklaması dikkatimi çekti.
Şehirle uzaktan yakından alakası olmayan bir olayla ilgili halkın onu çıkardığı kürsüyü meşgul etmiş. İBB Başkanı olarak şehirle alakası olmayan bir konuda hukukla mücadeleye kalkışmak da nedir?
İmamoğlu tuhaf bir şekilde gündemin en tepesindeki her konuyla ilgili kendisinin de bir çift laf etmesi gerektiğini düşünüyor.
Gündeme ilişkin bu ilgisini İstanbul karla, selle, afetlerle boğuşurken gösterseydi keşke. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ya ne de olsa.
Kıyasıya siyaset, siyasilerin hoşlandığı bir şey olabilir. Ama insan duracağı yeri de bilmeli.
“16 milyon İstanbullunun belediye başkanı olarak söz veriyorum ki, sonsuz mücadeleye kararlıyım” diyor kürsüden.
Kiminle mücadele edecek, hangi sıfatla? Belediye başkanının işi başkanı olduğu kenti yönetmek değil mi?
Daha kenti doğru dürüst yönetemiyorken, oy verenler tarafından bile eleştiriliyorken, kalkıp bir de alakasız konularda sırf millete yaranmak için olur olmaz sözler verebilmenin saçmalığını anlamasını beklemek… Bu da saçmalık sanırım.
“Yolumuz uzun, heyecanımız yüksek, gençliğimiz var” sözü hala kulaklarımda ve bu heyecanı bu gençliği İstanbul’a kullanmak için hala biraz vakti var. Çünkü o uzun yol da giderek kısalıyor artık.
Işıl Barutçu Ulutaş, New York’ta yaşayan bir okurumuz. Geçen ay komşu eyalet New Jersey’de en güzel günlerinde ailecek başlarına gelen olay ise hepimize pes dedirtti.
Ulutaş ailesinin sevgili kızları Eda Ulutaş için bir restoranda düzenledikleri kına gecesi, ABD gibi özgürlüklerin ve hakların söz edildiği bir ülkede olmaması gereken olaylara sahne oldu. Editörümüz Elif Yeşil’in yaptığı haberi okuyanlar bilir; kına gecesinde konuklara yemek sözleşmesinde olmamasına rağmen domuz eti servis edildi. Bu, ABD gibi bir ülkede hatanın da ötesinde bir olay.
Restoran sahipleri sözlü olarak defalarca uyarılmasına, emaillerde de “No Pork” ibaresine defalarca yer verilmesine hatta ve hatta yazılı sözleşmede kalın harflerle “NO PORK” yazılmasına rağmen konuklara domuz pirzolası sunuldu. Bu nasıl bir hata? Bu hatanın telafisi olur mu?
Restoran sahipleri bu hata karşısında bırakın aileden özür dilemeyi bir de dalga geçer gibi konuşmuş. Işıl Hanım şöyle diyor; “Bize ‘Et normalde içki ile pişirilir ama biz sizin yemeğinizi içki olmadan pişirdik, hata bu olur. Şimdi size paranızı iade etsek yediğiniz domuz etleri ne olacak ki’ gibi laflar ettiler. Oysa beklediğimiz sadece samimi bir özürdü.”
Işıl Hanım Restorana dava açmaya hazırlanıyor. Konunun yargıya intikali söz konusu olduğundan restoranın adını şimdilik yazamıyoruz. Ama NJ Paramus’ta bir Yunan restoranı olduğunu yazmakta sakınca görmüyorum.
Şimdi gelelim bu konuya neden bu köşede de yer verdiğime. Bazı okurlarımız “Yunan restoranında yemekli tören yapmasalarmış, Müslüman ailenin Helal olmayan restoranda ne işi var” demiş.
Birçok insan böyle düşünebilir. Ancak ABD yasaları bizlere böyle düşünmeme hakkını da veriyor. Yani Müslüman olduğunuzu söyleyip menüde domuz eti istemediğinizi belirttiğiniz anda ABD’de her nerede olursanız olun size kimse domuz ikram edemez. Müslümanlık bir kenara herhangi bir nedenle ya da nedensiz olarak da bir şeyi yemek istemiyorsanız mazeretiniz güçlü ya da güçsüz, dinle alakalı ya da alakasız olsun kimse yemek istemediğiniz o şeyi size veremez.. İşte; gıda işi ile ilgilenenler bunu bildiği için, bir yiyeceğin içinde ne olduğu en ufak detayına kadar üzerine yazar ya da menüde belirtir. O yüzden ABD’de Helal-Koşer sertifikası almak kolay değildir.
Koşer demişken; eğer bu yaşananlar ABD’de bir Yahudi’nin başına gelseydi Amerika’da yaşayan herkes gibi ben de olacakları ve yankılarını hayal edebiliyorum. ABD’de bu durumu haber yapmayan yayın organı kalmazdı. Bu konu günlerce konuşulur, Yahudi cemaati liderleri açıklamalar yapar ve bu hata her nerede olduysa o firma büyük tazminatlarla karşı karşıya kalırdı. İşte burada bir topluluğun güçlü olmasının ne demek olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Nitekim Işıl Hanım da bunun farkında. Telefon konuşmamızda bana dava açma hazırlığında olduklarını söyledikten sonra şunları ekledi; “Bu durum bizim değil de Yahudi cemaatinden birinin başına gelseydi yer yerinden oynardı. Yahudi cemaatinden birine koşer olmayan bir yiyecek verseler bunu duymayan kalmazdı. Onlar da özür dileyip telafi etmek için ellerinden gelen her şeyi yapardı. Biz de hakkımızı sonuna kadar arayacağız. Bu ciddiyetsizliği herkes duysun. Herkes işlerini ciddiyetle yapmadıklarını bilsin.”
Pew Araştırma Merkezi’nin bu yılın başlarında yayımladığı bir çalışmaya göre, ABD’deki Müslüman nüfus 2050 yılı itibarıyla 8,1 milyona ulaşacak; böylece Yahudi nüfusu da geçerek ülkedeki en büyük ikinci dinî grup konumuna yükselecek. Ama bir nüfusun fazla olmasından çok topluluk bilincinin oluşması önemli. ABD’de Yahudi cemaatin yaptırımları göz önüne alındığında bu daha iyi anlaşılır. Söz sahibi olmak için önce toplum bilincinin sağlanması gerek. Peki biz ABD’deki Türkler bu toplum bilincine ne kadar sahibiz? Sanırım biraz da bunu düşünmeliyiz?
“Müslüman bir ailenin helal olmayan restoranda ne işi var” kısmına gelince… İsteyen istediği yere gitmekte özgür. Müslüman biri herhangi bir zamanda yemek yemek için helal olmayan bir restoranı tercih etmeyebilir. Bu o kişiye kalmış. Ama aile özel bir gün için bu restoranı tutmuş ve Müslüman konukların hassasiyetine göre özel bir menü hazırlamış, kararlarına saygı duymak gerek. Böyle üzücü bir durum yaşandıktan sonra ailenin orayı neden tercih ettiğini sorgulamak yerine, restoranın hatasını sorgulamak daha doğru olur. Sanırım böyle durumlarda da eleştirmek yerine topluluk olarak doğru tepkiyi vermek daha doğru. Çünkü burada yanlış olan ABD gibi bir ülkede Yunan restoranının tercih edilmesi değil, tüm uyarılara rağmen yapılan servis hatasıdır. Diğer türlü düşünmek ise kolay yolu tercih etmekten öteye gitmez.