Beşiktaş escort Etiler escort Nişantaşı escort
Sancaktepe escort Zeytinburnu escort Antalya escort Ankara escort Avrupa yakası escort Denizli escort Kocaeli escort Merter escort Nişantaşo escort Levent escort Çapa escort Etiler escort Mecidiyeköy escort Taksim escort Beşiktaş escort Bakırköy escort Bahçeşehir escort Esenyurt escort Avcılar escort Avrupa yakası escort bayan Beykoz escort Üsküdar escort Göztepe escort Erenköy escort Suadiye escort Kurtköy escort Tuzla escort Bostancı escort Ümraniye escort Pendik escort Kadıköy escort Kartal escort Ataşehir escort Anadolu yakası escort Bodrum escort Konya escort Muğla escort Malatya escort Gaziantep escort Eskişehir escort Ankara escort İstanbul escort Kayseri escort Adana escort Şirinevler escort Halkalı escort Marmaris escort Fethiye escort Sarıyer escort Maltepe escort Fatih escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Başakşehir escort Ataköy escort Alanya escort Samsun escort Muğla escort İzmir escort Diyarbakır escort Bursa escort Antalya escort İstanbul escort Göztepe escort Gaziantep escort Adana escort Adana escort Anadolu yakası escort Ankara escort İstanbul escort Ataşehir escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bağcılar escort Bahçeşehir escort Bahçeşehir escort Beşiktaş escort Beykoz escort Bodrum escort Bostancı escort Bursa escort Eskişehir escort Gaziosmanpaşa escort Kadıköy escort Kartal escort Kocaeli escort Konya escort Konya escort Konya escort bayan Malatya escort Pendik escort Şirinevler escort Taksim escort Ümraniye escort Adana escort Antalya escort Bursa escort İzmir escort Bodrum escort Eskişehir escort Konya escort İzmir escort Beylikdüzü escort Kayseri escort İzmir escort Pendik escort Eskişehir escort İstanbul escort escort Fatih escort Antalya escort escort bayan Samsun escort İstanbul escort Bursa escort Antalya escort bayan Antalya bayan escort Antalya escortlar Adana escort Bursa escort İzmir escort Diyarbakır escort Maltepe escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Şirinevler escort Ataköy escort Halkalı escort İstanbul escort Şişli escort Kayseri escort Antalya escort Mersin escort Mersin escort Mersin escort Şişli escort Mersin escort Kayseri escort
07 Eylül 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
33,9708
37,6168
2.726,78
12 Mayıs 2022 Perşembe
Efendim selamlar yeniden.
Geçenlerde tv’de bir yarışma programında aynen şu soru soruldu: “Sonu RAK ile biten bir kelime söyleyin.” Kadın yarışmacı bir anda bağırdı “YAPRAK.”
O an aklıma gelen nedense İmamoğlu’nun kendini alkışlattığı sonrada söktürdüğü yapraklar oldu. Yaprak kelimesi artık siyasi literatürümüze iki siyasetçinin sembolü olarak girmişti. İmamoğlu ve parti amblemi bir YAPRAK olan Davutoğlu.
Belki bu iki siyasetçi bir araya gelemedi ama 6 partinin masalar kurup bir araya gelme çabalarını izledik geçtiğimiz aylarda. Muhalefet seçmeni bir anda heveslenirken masadan kalkanlar vs derken bu benzeşme çabalarının sonuçsuz kaldığı görüldü. 6’lı masa tam bir hayal kırıklığı oldu. Kulislerde dolaşan Cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesinin partilerin uzlaşmasında sıkıntı yarattığı. Malum Kılıçdaroğlu aday olmak istiyor ancak Meral hanım rabbi yesir’li İmamoğlu’nu öne çıkarmaya çalışıyordu. Sonra birdenbire masada olmayan Ümit Özdağ ırkçılık kokan ifadelerle mülteci sorunu ile dikkatleri kendine çekip, partisinin Cumhurbaşkanı adayı olarak Mansur Yavaş’ı masaya sürdü. CHP kurmayları bu çıkışa hiçbir cevap vermek bir yana kendi içlerindeki bölünmeyi şiddetle sosyal medyaya taşımaya başladılar. İmamoğlugiller Kılıçdaroğlugiller ile bir savaşa tutuştu. Üstüne üstlük İmamoğlu Rize ve Trabzon’da yaptığı mitinglerde beklenti altında kalıp birde otobüste Nagehan ile fotoğraf verince kızılca kıyamet koptu. Artık Twitter sohbet odalarında Atilla Taş’lardan fırça yemeye vardı işler.
Herkesin ağzında İmamoğlu balonu patladı cümleleri. CHP genel merkezinin maaşlı twitter trolleri (İmamoğlu’ndan yeterli finansman desteği almadıklarından mıdır nedir) İmamoğlu’na yağdırmaya başladılar. Herkesin otobüsten indiğini izlemeye başladık. En sonunda CHP seçmeninin en çok izlediği trollerden biri CHP seçmeninin Cumhurbaşkanı adayını bağırarak açıkladı. TUVALET TERLİĞİ !!!
Çekirdek çıtlatarak izlemeye devam ediyoruz.
Efendim 38 yıllık aradan sonra nihayet memleketim TRABZON’un takımı TRABZONSPOR şampiyonluğa ulaştı. Emeği geçen Hocasından Başkanına futbolcusuna kadar herkese teşekkürler. Başkan Sn. Ağaoğlu, tüm şehri bu hedefe kilitlemiş, yılların birikmiş sorunlarını çözerek başarının kapısını aralamıştı. Şimdiden Trabzonspor tarihine adını altın harflerle kazıdı. Sağ olsun, var olsun.
Bir tebrik de şampiyonluk kutlamalarını organize eden Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Murat Zorlu’ya. Tüm dünyada viral olan, milyonlarca kez izlenen muhteşem bir show izletti bizlere. Hatta bizden bir hafta sonra Portekiz şampiyonu olan Porto kutlamalarda aynı görsel showu kullandı. Duyumlarımıza göre Sn. Zorlu her yıl benzer etkinlikleri Trabzonlulara yaşatmayı düşünüyormuş.
Şampiyonluk Trabzon’a oldukça yakıştı ancak bunu hazmetme olgunluğunu gösteremeyen Fenerbahçe Kulüp başkanı Ali Koç basın toplantısında herkese verdi veriştirdi. Oldukça yakışıksız ifadeler kullanarak bir nevi rol çalma yarışına girdi. Ardından çok yıldızlı şampiyonluk maskaralıklarıyla herkesten tepki topladı. Bu haller millete 90’lı yılları hatırlattı. Beyaz Türklerin Anadolu’ya üstenci bakışını, Anadolu insanına hiçbir şeyi yakıştıramadığı yıllar. Ali Koç ülkenin en zengin ailesine mensup bir burjuva. Ülke değişmiş, Anadolu insanı zamana ayak uydurmuş ve ülkenin gelişimine büyük katkı göstermiş. Artık Anadolu, sanayicisiyle, gençleriyle, üniversiteleriyle İstanbul Ankara gibi şehirlere alternatif olmuşken, burjuva sınıfının aklının hala 90’larda kalması oldukça üzücü. Onlar için kabullenmek zor olabilir ama gerçek bu. Anadolu gerçeğini sindirmeleri zaman alacak gibi görünüyor.
Siyasetiyle futboluyla yine oldukça renkli günlerden geçiyoruz. Dünyada ise covid sonrası tedarik zinciri kopmaları ve ülkelerin siyasi çekişmeleri sonucu ekonomik açıdan oldukça sıcak zamanlardayız. Yalnızca ülkemiz değil tüm batı, enflasyon canavarı ile baş etmeye çalışıyor. Rusya Ukrayna savaşı ise zaten sıkıntılı olan ekonomileri iyice çıkmaza sokmaya başladı. Dünya borsaları satış üstüne satış yapıyor. Tesla’sından Amazon’una yüzde 20’lere varan büyük değer kayıpları söz konusu. Böyle zamanlarda ekonominin ateşini düşürmek için hamleler yapması gereken gelişmiş ülkeler tam aksine tansiyonu yükseltmek için ellerinden geleni yapıyorlar. ABD’nin 33 milyar dolarlık yardım paketine ek olarak 40 milyar dolarlık silah desteği açıklaması dünyada şaşkınlık yarattı. Bu 2. Dünya savaşından beri yapılmış en büyük silah yardımı. Tamam Rusya bir işgal girişimi ile haksız bir savaşa başladı ancak dünyanın kalan bölgelerinde yapılan savaşlara kayıtsızlığı ile bilinen ABD’nin bu savaşa bu denli müdahil olması normalin ötesinde artık. Bu hamleler ekonomik veriler için daha uzun süre uyarı zillerinin çalacağını gösterir. Türkiye’nin çözüm için kurduğu masaları Ukrayna’ya verdikleri telkinlerle yıkan batı, bakalım uzayan savaşın getirdiği yıkımı toparlayabilecek mi?
Savaş dünyada herkesi taraf olmaya zorlarken ülkemiz Sn. Cumhurbaşkanımız sayesinde tarafsızlığını korudu. Dünya liderlerinin Ankara kapılarını zorladığını gördük. Kimseye taşeronluk yapmamış olmak, 20 yılın sonunda uluslararası alanda verdiğimiz bağımsızlık mücadelemizin ne denli kabul gördüğünün ispatı oldu. Siyaset üstü bir mesele olan bağımsızlık konusunun muhalefet tarafından da taktir görmesini isterdik ancak nafile.
Muhalefet görmek istemese bile seçmen görüyor. Kendi taraflarındaki güven kaybı, savaşa karşı Sn. Cumhurbaşkanımızın aldığı pozisyon ile birleşince muhalif seçmen “iyi ki Erdoğan var” cümlelerini kurmaya başladı. Ümit Özdağ’a dahi cevap veremeyen muhalefet güven ve kan kaybına devam edecek gibi görünüyor.
2023 seçimleri beklenenden daha kolay mı olacak ne?
Rusya Ukrayna savaşı hayatımızın en önemli gündemi. Pandemiyi gündemimizden çıkaracak kadar merkezimizde yer almasının sebebi iki ülkenin de Karadeniz komşularımız olması. Ve dahi iki ülke ile de çok güçlü ilişkilerimizin olması.
Cumhurbaşkanımızın özellikle Putin ile kişisel ilişkilerinin ülkelerimiz arasında güvene dayalı bir münasebetin kaynağı oluşu, savaşın başından beri tüm gözleri ülkemize çevirdi. Bayraktar TB2’lerin başarısı ile artan Türkiye’nin popülaritesi şimdi de barışı sağlayabilme potansiyeline sahip tek ülke olarak zirve noktasına geldi.
Sn. Cumhurbaşkanımızın BM ve NATO toplantılarında süregelen eleştirilerinin ne denli haklı olduğu bu savaşla gözler önüne serildi. Müttefiklik hukukuna sığmayan tüm baskı, engelleme ve ambargolara rağmen NATO misyonuna en güçlü desteği veren Türkiye’nin birlik için ne denli değerli olduğunu süreç net biçimde gösterdi. Cumhurbaşkanımızın 20 yılda dünya siyasetinde edindiği birikim, onu bugün krizleri çözebilen adam olarak dünyanın zirvesine koydu. Bu arada Erdoğan’ın dünya siyasetinde yükselişine muhalif seçmen de kayıtsız kalmadı, son dönemde, halkta savaşla gelişen kaygı Erdoğan’a duyulan güvenle atlatılınca kamuoyu anketlerinde ciddi yükselişler görüldü. Muhalefet bu atağı kıramayınca işi manda yoğurduna kadar düşürdü. 6’lı ittifak arayışları seçmende Erdoğan’dan kurtulmak için bir ümit olarak görülürken bir anda gelişen savaş, aynı seçmenin “bu işi Erdoğan’dan başkası yönetemezmiş, Allah’tan Erdoğan var, o ne yapar eder, ülkeyi bu ortamda korur kollar” düşünce ve söylemlerine getirince muhalefetteki panik hali görülmeye değerdi.
Pandemi ile birlikte tedarik zincirindeki kopuşun başlattığı emtiadaki fiyat yükselişleri, savaşın başlamasıyla enerji tedarikinin de sıkıntıya girmesiyle dünya çapında bir enflasyon fırtınasına dönüştü. ABD ve AB de son 40 yılın en büyük enflasyonları halkları ezmeye başladı. Kapitalizmin kurgusu kendi içinde bir çöküşe dönüşüyor. Siyasi anlaşmazlıklar kaçınılmazı körüklüyor. ABD çip teknolojisinde sahip olduğu alana Çin’i sokmuyor. Çin ise buna kendi üretebildiği çiplerde üretim kısıtlamasına giderek başta otomobil üreticilerini tedarik krizine sokarak cevap veriyor. Uzun süredir magnezyum üretimini enerji sıkıntısını bahane ederek kısıtlayan Çin otomobil sektörüne bir darbe vurmuştu. Suudi Arabistan, Çin ile yuan karşılığı petrol satışı konusunda anlaşınca Aramco tesisleri füzelerle vuruluyor. Rusya düşman ülkeler diye bahsettiği tüm batıya doğalgaz ve petrol satışını bundan sonra Ruble ile yapacağını söylüyor. Haliyle tüm bu kavgalar dünyada her şeyin fiyatını yükseltiyor. Gelirler artmıyor ancak herkes kazancını ısınmaya, gıdaya, akaryakıta, elektriğe zor yetiştiriyor. Sohbet odamızda bile en çok konuştuğumuz konulardan birisi haline gelen gıda krizi beklentisi şimdiden yüzünü göstermeye başladı bile. Türkiye bu hafta aldığı bir kararla et ihracatını yasakladı. Rusya dünyanın en büyük fosfat üreticisi ülke olarak şimdiden gübre ihracatını durdurdu. Gübresiz topraklarda verim problemi ardından ciddi bir gıda üretim krizine dönüşeceği kesin gibi. Gıdada yaşanan enflasyon halkları sokağa bile dökecek kapasitede. Türkiye’nin bu türden bir problemi olmamasına karşın, kendine yurtdışından gelecek aşırı talep ülkemizin tüm gıdada ihracat kısıntısına gitmesine sebep olabilir.
Dünya değişim dönüşüm arifesinde. Big Reset diye ömrümüzü tüketmeye hevesli bir grup deli kapitalizmin yıllarca birikmiş tüm günahlarını birkaç yıla sığdırıp temizlemeye çalışıyor. Bizde ise ömrümüzü tüketen muhalefet dünyadan bihaber ittifakçılık oynuyor. Beklentimiz bağıra bağıra gelen krize karşı önlem içeren açıklamalarken, hayatta tek hedefleri olan Erdoğan düşmanlığıyla boğuşmaktan burunlarının ucunu dahi görmüyorlar. Hayır bir de işin kötüsü konudan hepten bi haberler. Farkında değiller ancak seçmenleri bu saçmalıklarının farkında. Zaten 6 benzemezin mutabakat metninde geçen 1921 anayasası vurgusu şimdiden ulusalcı kanadı feryat figan harekete geçirdi. CHP’yi ülkeyi özerklik batağına taşımakla suçluyorlar. Belediyelerde çuvallayan muhalefet ittifak siyasetinde de şimdiden çuvallamayı başardı.
Dostlar, sizin anlayacağınız dünya karmakarışık ve geleceği puslu. Türkiye ise Cumhurbaşkanımız sayesinde yıldız gibi parlamaya başladı. Ülkece 2023 seçimlerine hazırlanırken Erdoğan’ın gündemi dünya. Geleceğe bırakacağı yatırımlar bir kenara dünya siyasetine bırakacağı sözler onun nasıl bir lider olduğunun ispatı. Yıllarca BM mikrofonlarına ‘’DÜNYA 5 ten BÜYÜKTÜR ‘’ diye haykıran Cumhurbaşkanımız son Ukrayna -Rusya barış görüşmelerinde de şu muhteşem sözü ile barışa bile yön çizmeyi becerebildi. ‘’ADİL BİR BARIŞIN KAYBEDENİ OLACAĞINA İNANMIYORUZ’’.
Büyük değerlerimizin yaşarken kıymetini bilmek ümidiyle sağlıcakla kalın…
Hanım kardeşlerimizi çok ilgilendiren bir konu hakkında harika bir yazı ile karşınızdayım bugün. Amina Merve Aladağ, çalışan kadının sorunlarını nokta atışlarla çok güzel anlatmış. Bugün mikrofon Merve Aladağ’da. Kendisini bu yazıyla köşeme konuk ediyorum. İyi okumalar. -Sinan Akyüz-
Çalışan kadın sorunları
Kadının ev dışında belirli bir ücret karşılığı çalışması 19. yüzyılda buluşların artmasıyla, sanayi devriminin yaşanmasıyla başlamıştır. Kadın ilk kez üretim sürecine doğrudan katkı sağlamış, bir yandan da günlük yaptığı ev işleri ekonomik kazançla karşılık bulmuştur. Fakat iş hayatına erken giren kadınlar eğitim düzeyleri düşük olmaları nedeniyle uzun yıllar boyunca kariyer yapmalarına imkan olmayan işlerde çalışmışlardır. Bu yapı değişikliği toplumda kadının yeni duruma adapte olamamasını sağlamıştır. Bu yüzden de kadınlar çalışan insanın sorunlarından daha değişik durumlar belirtmeye başlamışlar ve buna da “çalışan kadın sorunları” adı verilmiş ve bu isimle gündeme getirilmiştir.
“Çalışan kadın sorunları” cins ayrımcılığı gibi dursa da toplumun bir parçası olan kadınların toplumdaki konumlarını değerlendirmeye dayalı bir başlıktır. Toplumsal değişmenin arttığı zaman diliminde kadının statüsünün de yükseldiği bir gerçektir. Bu hususta kadınların çalışma hayatına dahil edilmesi toplumsal kalkınmayı sağlamada oldukça önemli bir etkendir. Bu yüzden günümüzde hem kadın iş gücü sayısı hem de “çalışan kadın” sayısı arttığını gözlemlemekteyiz. Günümüzde dünya nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan kadınların ekonomik yaşama katılmaları düzeylerine baktığımızda sonuç hiç de iç açıcı olmamaktadır. Birçok toplumda kadınların erkeklerin gerisinde kalarak toplumsal ve ekonomik açıdan kalkınmadan yararlanma düzeylerinin daha düşük olduğunu söylemek mümkündür. Halbuki kadınların toplumdaki varlığına dikkat çeken Hasan EL Benna’nın bir sözünü belirtmek isterim; “Bu ümmetin yarısını kadınlar oluşturur, yarısını da kadınlar yetiştirir.” Kadınlar ile ilgili; yani kendini tanıt deseler bu sözün altını çizerek tanımını yapmak isterim.
Kadınlarımız toplumun mimarıdır. Bizler toplumun en temel yapı taşlarından birisiyiz. Yine devamında Hz. Muhammed (S.A.V.) peygamber efendimizin de söylediği bir sözle taçlandırmak isterim; “Cennet annelerin ayaklarının altındadır.” Çalışan kadın; hem anne olup hem de istihdam sağlıyorsa, kendisinin taşıdığı yükün daha çok arttığını belirtmek isterim. İşte bu sebeple “çalışan kadın sorunları” cinsiyet ayrımcılığı belirtmek için değil kadının kendisine ait sorunları olarak gözükür.
Amine Merve Aladağ
Selamlar herkese. Bildiğiniz üzere İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı POPSTAR Ekrem İmamoğlu hakkında yakın zamanda bir yazı yazmıştım.
Bir PR’dan başka bir şey olmadığını, Türk Milletine yedirilmeye çalışılan bir proje olduğunu biraz da alaycı bir üslup ile uzun uzun anlatmıştım. Ne yazık ki İstanbul’un başına gelenler beni bir kez daha haklı çıkardı. “Ne yazık ki” diyorum çünkü olan İstanbul gibi dünyanın en büyük şehirlerinden biri olan mega kentimize oluyor. İstanbul halkı hak etmediği bir şekilde yönetilmek zorunda kalıyor. Yapılacak ilk seçimde bunun değişeceği aşikar ancak o güne kadar büyük bir vakit kaybı İstanbul aleyhine yazılacak.
Kar yağışı İstanbul’un hemen her kış uğraşması gereken bir vaziyettir. Aslında yönetilebildiği sürece bir berekettir. İstanbul gibi ülkenin en kalabalık şehrinin su sorununun en güzel çözümüdür. Yönetilecek olan ise trafik yoğunluğu toplu taşıma vs gibi klasik İstanbul sorunlarıdır. AK Parti döneminde Belediye Meteoroloji ile eşgüdümlü çalışarak önlemleri zamanında alır, kar yağışının bir afet haline dönüşmemesi için tüm ekipler master plan dahilinde uygulamalarla hayatın akışının normal seyretmesini sağlarlardı. Tüm bu süreç boyunca Belediye Başkanı ve en yakın ekibi her şeyi AKOME’den koordine eder, gerekirse birkaç gün uykusuz kalır ve müdahaleleri zamanında yapardı.
Hayatın normalinin bu olduğunu zanneden İstanbul halkı, bu çabalar bir PR çalışmasına çevrilmediği için görev alanında kabul eder ve özel bir taktir göstermezdi. Öyle ya, belediye bunun için vardı ve sadece işini yapıyordu, görevi bu değil miydi zaten.
Ancak kazın ayağının böyle olmadığı bu sene POPSTAR’ımız sayesinde tüm İstanbul halkı tarafından idrak edilmiş oldu. Allah’ın bir hikmeti ki okulların sömestr tatilinde olduğu bir döneme denk gelen (aksi bir durumda Allah korusun servislerde mahsur kalan öğrenciler derken bir facia olabilirdi) kar yağışı, bir doğal afete dönüşüverdi. POPSTAR’ın, kadrolaşacağım derken, AK Parti belediye yönetiminin yurt dışında karla mücadele eğitimi alan ekibini işten çıkarmış olması ve yerine ne idüğü belirsiz acemiler ordusunu doldurması İstanbul’u yağan ilk karda felce uğrattı. Herkes acemiydi. Kar küreme aracı şoförlerinden tutun tuzlama ekiplerine kadar, belediye yönetiminden başkanına kadar herkes ne yapacağını bilemez haldeydi. Pardon POPSTAR başkan ne yapacağını iyi biliyordu. Büyükelçi ile amacı belirsiz bir yemek için 3 saat harcamak. Adam tüm gün AKOME’ye bile gitmemişti. İstanbul’da neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Önlem almak adına hiçbir şey yapmamıştı. Şaşkınlar ordusu geceden başlaması gereken tuzlama ve solüsyon dökme işlerine meğer hiç girişmemişti. Tüm arterler kar yağmaya başladığı anda tıkandı. İstanbul’da belki de E5 gibi, Basın Ekspresi yolu gibi ana yollar ilk kez tıkanıyordu. Yollara dökülmesi gereken tuz, Sarıyer’de kalkan balığı üzerine serpilince kriz büyüyordu. POPSTAR Belediye Başkanımız, POPSTAR Cumhurbaşkanı olmaya çalıştığı için yüzbinlerce insan ölümle burun buruna gelmişti. Başkan meşguldü ve gözler Küçük Popstar Murat Ongun’u aramaya başlamıştı. Twitter’da ‘arabada mahsur kaldık’ diyenlere trol suçlaması yapmakla meşgul olan Murat Bey’in, yurt dışında bir kayak otelinde şömine başında olduğu ortaya çıktı. Bir aylık maaşı otelin gecelik ücretine yetmeyen Murat Bey, şömine başında muhtemelen sıcak şarap eşliğinde gözleri kapalı İstanbul’u dinliyordu. Ana arterler tıkanınca şehirlerarası yolların şehre bağlantıları da tıkandı ve kriz büyümeye başladı. Ankara durumun bir faciaya dönüşeceğini anladığı anda iki bakan hemen İstanbul’a uçtu ve duruma el koydu. POPSTAR başkan, bakanların geleceğini duyar duymaz şahsına özel kar küreme aracı eşliğinde AKOME’ye koştu ve her zamanki sevimsiz sırıtmasıyla kameralara pozlar vermeye başladı. Pişkinliği ise sosyal medyada yayılan büyükelçili-balıkçı fotoğraflarına rağmen devam etti. İnsanlar özür beklerken “Ne var bunda yemek yemek de mi suç?” minvalinde bir şeyler geveledi. İstanbul bir özrü bile hak etmemişti. Ne yazık ki İSTANBUL KAR İLE DEĞİL POPSTAR BAŞKANLA İMTİHAN OLUYORDU.
Kimin POPSTAR başkanımızı ele verdiği belli değildi. Destek tweetleri siliniyor, CHP içindeki kaynayan kazanda pişen herkes birbirini satıyordu. POPSTAR’ımız pişkince üzerindeki yükü hükümete atmaya çalışırken aslında suçluyu bulmuşu; kendisiyle başkanlık yarışına tutuştuğu Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi…
İleride üzerine çokça yazıp konuşacağımız kavga hem CHP’de hem de Millet İttifakın’da çatırdamalara yol açmaya başlamış ve ilk kurbanlar POPSTAR başkan ve küçük Popstar olmuştu. Ülkeye rezil olmuşlardı. Kısa süre sonra karşılık verildi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sedat Peker’den esinlendiği video konuşmasının, geceliği 100 bin TL’lik otelde yapıldığı, Canan Kaftancıoğlu’na bağlı gençlik kolları teşkilatı tarafından kazara sızdırıldı. Üzerine Kemal Bey’in ‘Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmış dediği’, 3,2 milyarlık ihalenin iptal edilip 6 milyar fazlasına yeniden ihale edildiğini iddia ettiği belgenin sahte olduğu ortaya çıktı. CHP’de birileri Kemal Bey’e çok büyük bir oyun oynamış ve açığa düşürmüşlerdi.
Uzun lafın kısası; CHP’de hem belediye tarafında hem de genel başkanlık tarafında kavga büyüyeceğe benziyor. Parti lideri partisine hakim olamıyor ama ülke yönetmek istiyor, belediye başkanı İstanbul’u yönetemiyor ama ülkeyi yönetmek istiyor, millet İttifakı bileşenleri birbirlerinin arkasından türlü türlü işi çeviriyor ama hep beraber ülke yönetelim diyorlar vs, vs…
Hala bir adayları yok ve aralarında bir konsensüs yok. Millet ittifakının geleceği bile belirsiz. Olan, kendine bir Recep Tayyip Erdoğan arayan muhalif seçmene oluyor. Bel bağladıkları her adam arkası toplanmayacak hatalar yapıyor ve halk kimsenin umurunda değil. Bu gidişle kendi seçmenlerinden sağlam bir tokat yiyecekler. Seçim sonrası büyük bir tasfiye başlarsa kimse şaşırmasın.
Beyler, devlet yönetmek çocuk oyuncağı değildir. Talip olduğunuz yer kurtlar sofrası. Size büyükelçi gönderenler kendine kullanışlı aparat arıyorlar ve siz şimdiden OK siniz. Hatta “I’m OK” diyerek teslimiyetinizi ilan etmiş durumdasınız.
Bu millet Recep Tayyip Erdoğan gibi tüm uluslararası arenalarda dimdik duran, yılların kurdu bir satranç oyuncusundan sonra, sizin gibi İngiliz ve Amerikalıyla laz fıkrası konusu olacak adamlara zerre pirim vermez. Tavsiyem sizi aşan konulara girmeyin, sorumlu olduğunuz insanları muhatap alın, elin Emperyalistlerini değil. Zira siz onlara fazla hafifsiniz!!!
Saygı ve hürmetlerimle,
Sinan AKYÜZ
Selamlar. Son yazımın üzerinden epey zaman geçtiğinin farkındayım. Her gün yazmak pek bana göre değil. Okuyucu ve dostlarım ile zaten hemen her gün twitter sohbet odalarında beraberiz. Bu yüzden mümkün mertebe nadir ve çok kıymet verdiğim meseleler üzerinde yazmayı tercih ediyorum. Malumunuz hayatımız siyaset. E haliyle yazı konularımız da hep bu çerçevede oluyor. Her gün sohbet odamda halkın nabzıyla birebir muhatap olmam vesilesiyle, insanların genel anlamda şikayet ettiği konulara da hakim sayılırım.
Konuştuğum AK Parti seçmenleri uzun süredir, parti yöneticileri ve teşkilatların durağanlığına karşı serzenişte bulunuyor. Zaten partililer arasında da teşkilatların ve parti üyelerinin son dönemde, davaya yeteri kadar sahip çıkmadığı ve Sayın Cumhurbaşkanının yalnızlaştığı konuşulanlar arasında. İnsanlar bir konuda ortak mutabakat sağladığında yanıldıklarına pek şahit olmazsınız. Hele bir de yüreği liderinin davasına sıkı sıkıya bağlı, tek beklentisi ülkesinin iyiliği olan güzel gönüllü insanların.
İşte bu yazım, bu gönüllerden güzel bakılan hakikatli bir dava adamını sizlere anlatmak. Anlatalım ki o gönüllere nasıl girilebildiğini göresiniz. Belki birilerine vesile ve örnek oluruz. Vesselam.
Türk siyasetine tüm hayatıyla damga vuran bir adam.
Rahmetli Erbakan’ın başkent belediyesini emanet ettiği mücadele adamı. Sayın İbrahim Melih Gökçek.
Erbakan’dan aldığı emaneti dava arkadaşı Sayın Erdoğan ile de koşulsuz sürdürdü.
ANAP’ta başladığı siyasi hayatına Refah Partisi ile devam etti.
2003 yılında AK Parti’ye geçtiğinde hala Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı idi ve bu görevi kesintisiz 2017 yılına kadar sürdürme başarısı göstererek kırılması zor bir rekora imza attı.
Ülkenin başkenti, onun döneminde içinde devlet binaları bulunan büyük bir köyden devasa bir dünya şehrine döndü.
Sadece hizmet etmedi büyük bir vizyon gösterdi.
Başkentte yılların birikmiş köhne sorunlarını zamanla tek tek çözerek ülkenin prestijini bir anlamda ayağa kaldırdı.
Ankara’nın neredeyse tüm görüntüsünü değiştirdi. AK Parti’nin kazanamadığı ilçeleri dahi geliştirdi düzenledi düzeltti. Ankara halkının teveccühünü her zaman kazandı, her seçimde Ankara halkı hep onu tercih etti, o Ankara’yı, Ankaralı da onu çok sevdi.
Peki. onu bu yazının öznesi yapan başarılı başkanlık dönemi mi? Kesinlikle hayır.
Onu benim gözümde bu denli kıymetli hale getiren, istisnasız her gün, her zaman, her an davasına olan sadakati, şaşmaz mücadeleci yapısı ve zerre bıkkınlık göstermeyen dik duruşu.
Melih Başkan neredeyse tüm başkanlığı sürece sadece Ankara’ya hizmet etmedi, muhalefetin ve kendisini eleştiren medyanın her türlü söylemlerine karşı söylem üreterek hiçbir sözü karşılıksız bırakmadı. Onun hiç vazgeçtiğine hiç şahit olmadım.
Bana göre AK Parti’de, teşkilatı ayakta tutan direncin, Sayın Erdoğan’dan sonraki ikinci ismi Sayın Gökçek… Yıllarını köhne zihinlerle sözlü ve fikri mücadele içinde geçirirken, devletin yönetildiği şehrin başından da hiç ayrılmadı. Ne vekillik, ne bakanlık, ne başbakan ya da cumhurbaşkanlığı yardımcılığı vs hiçbir makama talip olmadı.
Sevdiği Ankara ve Cumhurbaşkanının kadim dostluğu ona hep yetti. Parti içi dengeler yüzünden 2017’de başkanlığı bırakmış olsa dahi küsmedi. AK Parti seçmenini en çok da şaşırtan bu olmuştu. Öyle ya bu partiden kimler geldi kimler geçti. Bakanlıktan başbakanlığa, vekillikten parti yöneticiliğine kadar her makam kaybeden, küskünler tarafına geçti. Küsen soluğu muhalif siyasetin içinde aldı.
Mide bulandırıcı ikiyüzlülüklerden sıkılan AK Parti seçmeni Melih Başkanıyla gurur duydu. Küskün kişiliksizlerin, yanlarında seçmen götürememesinde Melih Başkanın çok büyük bir rolü oldu. Başkan iken nasıl 15 Temmuz’da belediye araçları ile terörün önüne set çektiyse, siyaset dışında bırakılmasına rağmen bugün de sol siyasetin seçmenin aklını bulandırmasının önünde dev bir baraj gibi duruyor.
AK Parti onun yokluğunda girdiği ilk belediye seçimini kaybetti. Ankara yeni bir siyasi tercih yaptı ve belediyeyi yıllar sonra CHP adayı Sayın Mansur Yavaş’ın yönetimine verdi. Mansur Bey bu görevi devraldığında eski yönetimin Ankara üzerinde pek etkisinin olmayacağını düşündü belki ama Melih Başkan söylemleriyle hala rüzgarını estiriyor. Ankara’ya ömrünü vermiş Melih Başkan, adeta bir Ombudsman gibi Mansur Bey’in öyle ya da böyle herhangi bir konuda hata yapmasına da engel oluyor. Benim gözlemlediğim kadarıyla Sayın Gökçek, zaman zaman biraz sert olsa da yerinde eleştirilerle Sayın Yavaş’ı uyarıyor. Sayın Yavaş’ın her kararını, her sözünü, her hamlesini takip ediyor ve mutlaka bir cevap veriyor. Tabi tüm bunların tek sebebi şehrini, ülkesini çok sevmesinden kaynaklanıyor. Şehri karış karış bilen, bir başkandan söz ediyoruz…
Gözlemlerimde yanılmam; Mansur Bey’in Sayın Gökçek’in hala bu kadar aktif olmasından rahatsız olduğunu düşünüyorum. Her an hata yapma ve eleştirilmenin verdiği sıkıntı ve huzursuzluğu açıklamalarında seziyorum.
Dediğim gibi Ankara’yı sokak sokak, adım adım, adam adam bilen Melih Başkan her sözün, her atılan adımın takipçisi.
Ve son sözlerimi başa bağlayacak olursam, burada yine, tabandan tavana AK Parti teşkilatları ve gönüllülerine naçizane bir iki çift kelamım olacak.
Yukarıda bahsettiğim bu dik duruşlu ADAM’ın şu an yaşı 73. İşte size en güzel örnek… Bu yaşta hala ilk günkü heyecanla çırpınan bu ADAM’ı rol model alın kendinize. Vazgeçmedi, yılmadı, küsmedi, bahane yaratmadı, seçmenle her gün muhatap oldu, dinledi, konuştu anlattı. Açın görün Twitlerini. Her Allah’ın günü sizi yalnız bırakmamak adına, en büyük dava arkadaşını yalnız bırakmamak adına çabalıyor, yazıyor, didişiyor, takip ediyor, rahat bırakmıyor. Tüm bunları yaparken de kendine has o nüktedan dilden de vazgeçmiyor. Hakaret yese de tam bir beyefendi gibi ne hakaret ediyor ne de mızmızlanıyor. Kimseden kaçmıyor, seçmeni sahipsiz bırakmıyor.
Bitirirken tüm gençlere birkaç sözüm var. Yıllardır takip ettiğim Sayın Melih Gökçek “doğru dava adamı nasıl olunur?” sorusunun yaşayan bir örneği. Onu örnek almak için çok nedeniniz var. Dava deyince aklınıza hemen siyasi dava gelmesin; aileniz, okulunuz, iş hayatınız yani kısaca baş koyduğunuz her yol sizin o anki davanızdır. Mutlaka siyasete ilgi duyanlarınız ve küçük yaştan görüşlerinize uyan partilere gönül verenleriniz olacaktır. İşte bu noktada siyasi dava önem kazanacak. Ve size tavsiyem çorap değiştirir gibi fikir, görüş ya da parti değiştirmeyin. Bu noktada aklınıza Melih Gökçek gibi davaya gönül vermenin ne olduğunu, vazgeçmemeyi, inandıklarına sahip çıkmayı öğrenebileceğiniz siyasetçileri getirin, onların hayatlarını inceleyin.
Dedim ya; Sayın Gökçek, birileri gibi küsüp gitmedi ya da omuz omuza verdiği dava arkadaşlarını mevki veya makama satmadı. Her kesimden gencin örnek alabileceği dik duruşunu her daim sürdürdü.
SELAMETLE
NOT: Başkanım ve kıymetli eşi Nevin Abla ile geçen hafta İstanbul ziyaretlerinde buluştuk sohbet ettik, harika zaman geçirdik. Başkanım her zamanki kibarlığı ile Ankara’ya davet etti. İnşallah kendisiyle Ankara’da kısa bir videolu röportaj yapma imkanımız olursa onu da mutlaka yayınlayacağım. Beklemede kalın…